Yok edici/yıkıcı öfke

Orijinal ruhsal enerjinin ruhsal alana çıkmasıyla oluşan duygu karışımı içindeki en önemli iki öğe, öfke ve yok olma korkusudur. Buradaki yok olma korkusu, şiddetli öfkeden kaynaklanır; her tarafa yönelebilen bu öfke öznenin kendisine döndüğünde “yok olma” ve “hiç olma” durumu yaratır. Bundan da anlaşılıyor ki, orijinal ruhsal enerjinin içerisindeki öfkenin henüz hedefi oluşmamıştır. Belirsizlik ve amaçsızlık, yok edici öfkenin tanımlanmasını da imkânsız hale getirir; o kadar yakıcıdır ki, bu yakıcılıktan başka bir tanımı kaldırmaz. Üzerinde herhangi bir hâkimiyet kurmak da olanaksızdır.
Orijinal ruhsal enerjiye yakın öfke bir an kişinin kendisine, bir an dış dünyaya yönelir ve döner durur; dolaysız sonucu, akıl hastalığıdır. Ruhsal yapılanma, yansıtılamayacak kadar hareketli ve tanımsız olan bu öfkeyle inkâr, omnipotan kontrol, yansıtma gibi savunmalar kullanarak baş etmeye çalışır. Akıl hastalığının bütün çeşitleri, aslında bu taşınamaz ve kaldırılamaz orijinal enerjinin yok ediciliğine karşı birer savunmadır. Savunma mekanizmaları çeşitli klinik tabloların oluşmasını sağlar. Hasta bazen kendisini neredeyse Allah olarak tanımlar ve buna inanır; bazen dış dünyanın yerine kendi fantezi dünyasını koyar ve dünyayla bütün ilişkisini keser; bazen de hiçbir ihtiyacını hissedemez hale gelerek neredeyse cansız bir nesne gibi olmaya yönelir.
Orijinal ruhsal enerjideki yok edici öfkenin bu kadar belirsiz ve tanımsız olmasının nedeni, kökeni ve içeriğidir. Bu öfke bebeksidir ve içeriği tanımların olmadığı, zihnin henüz gelişmediği dönemlere uygundur. Erişkin yaşlarda bu öfke “psikotik anksiyete” olarak ruhsal alanı işgal edebilir. O zaman kişiyi bebekleştirir; kişi, yaşı kaç olursa olsun bütün işlevselliğini, benlik bütünlüğünü kaybeder. Bebeksi öfkenin ortaya çıkması, her zaman, içsel dengenin bozulmasından kaynaklanır. Herhangi bir büyük öfke, büyük korku yaratan bir sebep, uyarılan haset, kişinin ruhsal alanının dışında tutulmaya çalışılan orijinal enerjinin ruhsal alana dolmasına yol açar. Tıpkı doğumun bebeğin anne karnındaki dengesini altüst etmesi gibi, orijinal ruhsal enerjinin ruhsal alanı işgal ettiği her durum içsel dengeyi tamamen bozar. Doğum travmasına benzer bir altüst oluş, daha küçük boyutlarda tekrarlanır.
Bu bebeksi öfkenin orijinal ruhsal enerjiden farklılaşmış, öfke şiddeti azalmış biçimleri ortaya çıktığında şiddetli bir gerginlik, korku ve sıkıntı oluşur. Kişinin işlevselliği, duygunun şiddetine paralel olarak zarar görür. İleri durumlarda algı sistemi bozulur, görüntüler deforme olur; nesneler uzaklaşıyormuş, dünya parçalanıyormuş gibi olur. Kişi yerinde duramaz hale gelebilir. İşlevsellik tamamen ortadan kalkar. Taşınması ağır duygular, kişide bu duyguların tekrar ortaya çıkması konusunda büyük bir korkuya neden olur fakat yaşanan durumun içeriği çoğu zaman hatırlanmaz. Daha ağır durumlarda tam bir dehşet duygusu ortaya çıkar ve uzun süren bir işlev bozukluğu oluşur. Bazen eski işlevsellik düzeyine bir daha erişilemeyebilir.
Bu denli sarsıcı olabilen bu duygu durumunun içeriğinin yok edici niteliğini, oluşturduğu sonuçlara bakarak tespit edebiliriz. Bebeksi öfke amaçsız ve hedefsiz olduğu için, bir nesneye yönelişi de öfke biçiminde değildir. Dış dünyaya yöneldiğinde dünyanın parçalanması, uzaklaşması şeklinde yaşanır. Kişinin kendisine yöneldiğinde ise onu kendisine yabancılaştırır, hakikilik bozulmuş gibi olur. Bu durumda öfke benliğe yönelmiştir ve yok olma korkusu yaratır, benlik bütünlüğünü bozar. Kişi çoğu zaman, bu travmayı yaşamadan önceki kendisiyle sonraki kendisini uzun zaman birleştiremez.
Daha hafif bir bebeksi öfke kişinin kendisiyle ilişkisinin kesilmesine, yüzeyselleşmesine, sevgi hissedemez hale gelmesine yol açar. Kişi kendisini çok tatsız tuzsuz, boş ve sıkıcı bulur. Hayat bir türlü anlamlanmamaktadır. Kendisinden ve yaşadığı hayattan ciddi şekilde hoşnutsuzdur. Genel olarak yalnız kalamaz, evhamlı ve karamsardır. Çoğu zaman eyleme dönmeyen ölüm isteği ve intihar fikirleri vardır. Bu tabloya çoğunlukla depresyon tanısı konur ve anti-depresan ilaçlar verilir. Anti-depresanlar, kişinin kendisine olan duyarlılığını azaltarak şikâyetlerini aşağı çekebilir ama aslında kimseyi iyileştirmez.