Tehlikeler karşısında duyulan korku temel olarak insanı, elbette çocuğu da dış dünyanın güçlüklerinin altından kalkmaya zorlar. Diğer korkulardan en belirgin farkı, öğrenmeye ve gelişmeye zorlamasıdır. İnsan tedbirler alarak, temkinli olmayı öğrenerek ve yeterliliklerini artırarak tehlikeler karşısında duyduğu korkuyu azaltabilir ve denetim altına alabilir. Tehlikeleri azaltabilmek için, yapılacak bir eylemin ne gibi tehlikeler getirebileceğinin öngörülebilmesi gerekir. Öngörülerse, ancak daha önceki tecrübelerden yararlanılarak geliştirilebilir. Ayrıca kişi, söz konusu eyleme ne kadar hazır olduğunu da doğru kestirmelidir. Gerekirse dinlenmeyi ya da yardım istemeyi ya da vazgeçmeyi bilmek zorundadır. “Ben yaparım”, “ben kazanırım”, “benim istediğim olur” diyen böbürlenmeci bir tutumun yerini aklı başında, gücünü doğru tartan ve en verimli, en gerçekçi yolu bulmaya çalışan bir tutum ve bu tutumu üreten bir yapı alır.
Böyle düşünebilen bir insan veya bir toplum için zaman, sadece yaşanan andan ibaret değildir. Geçmiş zaman söz konusudur ve geçmişte yaşanmış olanlardan öğrenilmiş ya da öğrenilecek şeyler vardır. Bunun yanında, bir de gelecek vardır; insanın yeterliliğini artırarak, her ihtimali göz önüne alarak geleceğe hazırlanması gerekir. Zamanla ilişkisi bu hale gelmiş çocuk, korkaklığını geride bırakıp dikkatli ve temkinli bir biçimde deneyerek öğrenmeye açık demektir. Bu durumda tehlikeler karşısında duyduğu korku çocuğun hayatında hep hesaba kattığı, bu korku tarafından yönetilmemenin yeterli olmasına bağlı olduğunu fark ettiği bir duygu olarak, çocuğu kendini geliştirmeye ve gerçekçi olmaya zorlar. Çocuk, hayatta kalabilmek için tehlikelere hazır olmak gerektiğini anlamıştır.
Kişilik örgütlenmesinin hayatta kalma dürtüsü tarafından yönetilmeye başlamasının en önemli sonuçlarından biri, çocuğun zamanla olan ilişkisinin değişmesidir. Kendini kötü hissetmekten kaçınmanın zamanı hep yaşanan andır, hayatta kalma dürtüsü ise geleceğe hazır olmak ister. Bebeksi kişilik örgütlenmesini aşamamış çocuk için amaç, yaşadığı anı kurtarmaktır. O an için ona iyi gelen şeyi yapacaktır. Bunun daha sonra olumsuz bir gelişmeye yol açacağını bilse bile kişi kendini denetleyemeyecek ve o anı kurtarmayı seçecektir. Bu durum çeşitli denetim bozukluklarına yol açar.
Alkolikler içki içmenin o an için yaşadıkları gerginliği ve sıkıntıyı azaltacağını, ama daha sonra problemlerini artıracağını bilmelerine rağmen kendilerini engelleyemezler. Aynı şeyi yemelerini kontrol edemeyen hastalarda ve uyuşturucu bağımlılarında da gözleriz. O an için kendilerini kötü hissetmelerini engelleyecek şey neyse onu yaparlar; bütün çaba, kötü hissetmekten kaçınmaktır. Bunu yaparken de kendilerini kandıracak bir yol bulurlar. Çoğu zaman, “son defa yapıyorum”, “yakında bırakacağım”, “bunu yapmak zorundayım” gibi bir muhakemenin ardından denetim bozukluğu ortaya çıkar. Denetim bozukluğu ise bir süre sonra pişmanlığa ve kişinin kendisine yönelmiş öfkeye dönüşür. Oysa kişilik örgütlenmesi bir üst basamağa çıkabilmiş çocuk ya da erişkin için yaşanan an kadar, hatta daha da fazla, gelecek zaman önemlidir çünkü yaşanan an geleceğe hazırlanmak için kullanılabiliyorsa, gelecek daha az korkutucudur.
Gelecek kavramı ve tehlikelerden kaçınma arzusu çocuğa kendini denetleme zorunluluğunu öğretir. Böylece çocuk, sözgelimi şu an istediği bir şey yüzünden annesini öfkelendirmemeyi ve böylece bir tehlikeden kaçınmayı becerebilir. Çocuğun kendi üzerinde bir denetim oluşturabilmesi, ertelemeyi öğrenmesi tuvalet terbiyesiyle beraber oluşur. Tuvalet terbiyesi sırasında çocuk kakasını tutmayı ve tuvalete yapmayı öğrenirken, kaka yapma hazzını ertelemeyi de öğrenmiş olur. Çocuğun kakasını tutarken kendi üzerinde bir egemenlik geliştirmekten çok büyük bir doyum aldığını ve bunun aynı zamanda kendisine saygı duymasına yol açtığını söyleyebiliriz.
Erişkin bir insanın başına gelmesinden en fazla en korktuğu talihsizlikler arasında büyük abdestini kaçırmak da vardır; bu durumda kişi kendini çok küçük düşmüş, değersizleşmiş hissedecektir. Demek ki insanın kendisi üzerinde denetim kurabilmesi, kendilik açısından bir hiç olmaktan kurtulmak anlamına da gelmektedir. Böylece daha fazla güvende olabilmek, daha fazlasını hak edebilmek, biriktirerek hazzı artırmak gibi sebeplerle çocuk doğal olarak bu becerisini kullanmaya başlar. Böyle bir çocuk için, yapamadığı bir şeyi yapacak hale gelmek önemli bir sevinç ve doyum kaynağı olur. Bu duygu, öğrenebilmek için deneme cesaretinin oluşmasını ve yanlış yapma korkusunun azalmasını sağlar.