Çocuğun kaybettiği ve çok özlediği omnipotansını yeni nitelikler kazanarak, annesine muhtaçlıktan kurtularak yeniden oluşturmaya çalışması, otonomi ihtiyacı olarak kendini gösterir. Bu dönemde çocukta annesi için sevilebilir olma ihtiyacı ile otonom olma çabası iç içe geçmiştir. Çocuk, bir yandan sevilebilir olmak için annesine uygun bir karakter geliştirirken ve bununla beraber insanlaşırken, bir yandan da annesine muhtaçlıktan kurtulmak için yeterli olmayı öğrenmeye çalışmaktadır. Çocuğu kendisini geliştirmeye bu kadar açık hale getiren en önemli sebep, korkusudur; bütün bu çabasını yöneten hâkim duygu ise hayatta kalma dürtüsüdür. Anne için sevilebilir olmak kısa vadeli güvenliği oluştururken, yeterli olma çabası uzun vadeli hedefi temsil eder.
Bütün ikili ilişkilerde olduğu gibi, bu dönemde de anneyle çocuğun ilişkisi çocuk açısından bir yandan annenin bir tanesi olma ama bir yandan da anneden kurtulma, bir yandan anneye hayran olma ama bir yandan da ondan üstün olma gibi arzular arasında bocalamayı içerir. İkili ilişkiler, doğası gereği bunaltıcı ve tehlikeli olma potansiyeline sahiptir. Kaçınılmaz bir biçimde anneyle bütünleşerek onun içinde kaybolmakla anneye haset edip onu yok etme korkuları arasında gidip gelen çocuk için otonomi anneden kaçabilme becerisinde olmak, özgür olabilmek demektir ve annenin ya da çocuğun zarar görmeden var olabilmesinin yoludur. Aslında otonomi ilişkiyi tekrar “anne-çocuk-dış dünya” üçlemesine döndürebilmenin tek yoludur.
Çocuğun belli bir otonomi oluşturacak kadar yeterli hale gelmesi onu ikili ilişkinin korkularından kurtarır. Bilindiği gibi ikili ilişki anne-bebek/çocuk ilişkisidir; bütünleşme ve haset arasında, sevgi nesnesini yok etme ve onda yok olma arasında savrulmalar şeklinde yaşanır ve temelde akıl hastalığı zeminidir. İkili ilişkinin korkularından kurtulmuş çocuk biraz daha büyüdüğünde “anne-baba-çocuk” üçgenine çok kolay girecek, babayla zorlanmadan bir sevgi ilişkisi oluşturabilecektir. 3 yaşına doğru, çocuğun yeterliliği arttıkça ve annesine karşı hissettikleri kulluktan sevgiye dönüştükçe de onu yok etme korkusu duymadan çatışma cesareti bulmaya başlar; böylece kendisini ayrı bir varlık olarak konumlandırır. Çocuğun otonom hale gelebilmesi için, annenin çocuğun özgürleşme arzularını engellememesi gerekir. Aksi takdirde çocuğun duygusal dinamikleri ikili ilişkinin kapanından kurtulmak isteyen bir yapı gösterecektir.
Çocuğu otonom olmaya iten, bir yandan hasetten kaçınabilme çabası, bir yandan kaybedilen omnipotansın yeniden oluşturulması arzusu, bir yandan da daha korkusuz olabilme isteğidir. Yeniden omnipotan olma ihtiyacı, çocuğun yürümeye başlarken hissettiği, kendisini her şeyin üzerinde gören ve hiç kimseye ihtiyacı olmadığı duygusuna sebep olan, özgürlük sarhoşluğu diyebileceğimiz coşkulu duyguya yeniden kavuşma arzusundan kaynaklanır. Bu duygu, insanda her daim özgür olma ihtiyacını oluşturur. Bizi herhangi bir insana, nesneye muhtaç olmaktan kurtulmaya zorlar.