Ödipal dönemin bir insanın oluşumuna en büyük katkısı, ilk kez gerçek anlamda bir üçlü ilişkiye girme deneyimi olmasıdır. Çocuğun üçlü ilişkiye geçebilmesi için, öncelikle anne baba arasında birbirlerine yüksek bir ruhsal yapabilmiş bir sevgi ve işbirliği ilişkisinin olması gerekir. Bu dönem öncesinde çocuk annesiyle ikili bir ilişki içinde var olmuştur. İkili ilişki, anne çocuk ilişkisinin karakteristiğidir; ben-sen ilişkisidir, üçüncü bir kişiyi kapsamaz. Üçüncü kişi devamlı fazlalık, ikili ilişkiyi tehdit eden ve kıskançlık uyandıran bir unsurdur.
İkili ilişki karakteristiğinin değiştirilemediği durumlarda üçüncü kişiyle kurulan ilişki bu sefer de diğerini dışarıda bırakır ve yine ikili olarak devam eder. Örneğin çocuk babaya yöneldiğinde bu sefer de anne ilişkinin dışında tutulur. İkili ilişki biçimi insanın karşısındaki varlıkla ya bütünleşmek ve onunla birbirinin parçası olmak ya da birbirinin biriciği olmak ereği üzerinedir. İkili ilişki, içinde hep bir yok edicilik potansiyeli barındırır; hasedin uyanması veya birbirinin içinde eriyip kaybolma tehdidi taşır. Bu sıkıntılarına rağmen ikili ilişki ayrılabilirlik içermez. Ayrılma, et ve tırnağın ayrılması gibi olur. Birbirine karşı nefrete dönüşse bile ikili ilişkide ayrılmak son derece zordur. Ayrılma çoğu zaman ikili üçlenerek, yani bir üçüncü kişiye tutunarak sağlanır.
Çocuk 3 yaşına gelene kadar anneyle ikili ilişki biçimi üzerinden yaşarken, ister kız çocuğu olsun ister erkek, babanın da katılmasıyla ilişki, üçlü ilişkiye dönüşür; “anne-çocuk-baba” ilişkisi veya dış dünyada “sen-ben-o” ilişkisi haline gelir. Üçlü ilişkinin nihai biçimi ben-sen-birlikte ürettiğimiz şeklindedir. Üretim ise, işbirliği içinde gerçekleştirilen, emek verilen herhangi bir iş, çalışma vs olabileceği gibi, nihai biçimi, çocuktur.
Üçlü ilişkide çocuğun/kişinin biriyle ilişkisi sürerken öbürüyle olan ilişki de, arka plana çekilmiş de olsa, devam etmektedir. Böylece taraflar birbirlerinin tek ve biriciği olmadıklarını bilerek ve bundan rahatsız olmadan ilişkiyi sürdürebilmektedir. Bu ilişki biçimi ayrılabilmeyi içerir; taraflar anlaşamıyorlarsa veya birbirlerine zarar veriyorlarsa ayrılırlar. Ayrılamama durumu “bağımlılık” olarak nitelenir ve bir yetersizlik olarak tanımlanır.
Üçlü ilişkide kişi, diğer iki kişi arasındaki sorunlarda taraf olma gereği hissetmez. Birinin ya da öbürünün bakış açısına kaymaz, kendi bakış açısını korur. Durumu kendi çıkarına göre kullanmaya kalkışmaz, bu durumdan üzüntü duyar. Kişi üçlü ilişkiye tam adapte olamadıysa, duruma ikili ilişkiye uygun olan tarzda, daha yakın olduğu kişinin açısından bakar. Kendisine de aynı şekilde bakılmasını ve kayırılmayı bekler. İlişkinin üçlü ilişkiden ikili ilişkiye dönmesine sevinir çünkü yapısı ikili ilişkiye daha uygundur.
Ödipal sorunların tamamen çözüldüğü durumlarda üçlü ilişki oluşturma kapasitesi oluşur çünkü çocuk hem annesini hem de babasını sevmekte ve onların arasındaki ilişkinin sevgi dolu bir şekilde sürmesini temenni etmektedir. Anne baba arasında bir sorun çıktığında ve birbirlerinden uzaklaştıklarında üzülür ve ayrılmak zorunda kalmamalarını ister. Üçlü ilişki yaşama kapasitesi oluşturmuş bir çocuk anneyle baba arasında bir sorun yaşanması durumunda kendisini taraf olmaya ve birinin penceresinden bakmaya zorlamaz; aslında ihtiyacı olan, ikisini birden sevmeyi sürdürmektir. Bu da doğal olandır çünkü çocuğun hem anneye hem de babaya ihtiyacı vardır. Birbirleriyle sorun yaşayan veya ayrılan anne babaların, çocukların bu ihtiyacına saygılı olmaları gerekir. Aksi takdirde çocuk aralarındaki çatışmadan mutlaka zarar görecektir.
Anlaşamayan çiftlerin durumunda, ilişki yaşanamaz hale geldiğinde ve taraflar birbirlerine zarar vermeye başladıklarında, zaten ortada üçlü ilişki kalmamıştır; anneyle babanın ilişkisi kopmuştur. Çocuk tekrar annesiyle ikili, babasıyla ikili ilişki modeline dönmek zorunda kalır.
Çocuk ebeveynleriyle daha önce üçlü bir ilişki içerisine girebildiyse, anne babanın birbirinden kopmasına üzülecektir ama birbirlerine devamlı zarar vermeleri onun açısından daha üzücü bir durum olacaktır. Devamlı çatışma içinde yaşayan çiftlerin arasında büyüyen çocuk anneden aldıklarıyla babadan aldıklarını birbiriyle uyumlu hale getiremez ve onların arasındaki çatışmayı kendi içinde yaşamak zorunda kalır. Annesi gibi davransa bir tarafı, babası gibi davransa öbür tarafı kızar; çocuk ne yaparsa yapsın kendisine öfke duyar, daha hafif durumlarda huzursuzdur. Zaten devamlı çatışma içinde olan bir ailede, ister kız ister erkek çocuk olsun, çocukların ödipal durumun altından en uygun çözümleri bularak çıkabilmesi mümkün değildir.