Bir insanın bebekliğinden erişkinliğe doğru yaşadığı evrimle toplumların evrimleri arasındaki büyük paralelliği, yıkıcı öfkenin hangi aşamalardan geçerek azaldığını anladığımızda, atalarımızın da öfke düzeylerine göre kurulmuş dünyaları olduğunu, korkularını azaltmak için çeşitli yollar bulduklarını ve var oluşlarını bu gerçekliğe göre kurmak zorunda kaldıklarını daha iyi anlarız. Onların bizden daha olgun, daha mutlu, daha cesur ve sevecen olmadıklarından emin olabiliriz. Onlar daha öfkeliydi, korkuları daha fazlaydı, dayanışma içinde yaşamaya, bunun sonucunda da daha çok itaat etmeye bizden daha fazla yatkındılar. Diğer yandan, şiddete daha fazla eğilimleri vardı ve daha acımasızdılar. Onların durumu çocuklarınkine çok benziyordu. Bu nedenle, onları anlamak çocukları anlamımızı, özellikle de çocukluğun nasıl korkularla dolu olduğunu kavramamızı kolaylaştıracaktır.
Geçmiş çağlarda da insanların öfke durumlarına uygun çözümler bulmak zorunda kaldıkları bilgisi tarihe bakış açımızı, geçmişe yönelik algımızı daha objektif kılacaktır. Aslında her çağı kendi gerçekliği içinde değerlendirmek gerekir, aksi takdirde geçmiş bize çok vahşi gelecektir. Geçmişin yüceltilerek anlatılması çoğu zaman ideolojik bir tutumdur, gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur ve aynı zamanda, eski çağlarda insanların, korkularından atalarının ruhuna sığınarak kurtulmaya çalışmalarının günümüzdeki şeklidir.
Bir insanın yok edici öfkesinin çok fazla olması onun diğer insanlarla bir arada olabilmesini engeller. Nasıl ki bir bebek işbirliğine yönelik bir ilişki yapılandıramazsa ve kendisinin de katkıda bulunduğu bir var olma zemini oluşturamazsa, yok edici öfkenin bebeksi düzeyde olduğu durumlarda da bir kültür oluşamaz. Bu düzeydeki bir yok edici öfke her istediğinin hemen olmasına ihtiyaç duyacağı için istekler, ihtiyaçlar ertelenemez. Bireylerin bu tür bir ruhsal enerjiye sahip olduğu topluluklarda bebek/çocuk anne tarafından yük olarak algılanır, bebek/çocuk ölümleri çok fazla olur.
İnsanlığın gelişmesindeki en önemli etkenlerden biri ise gelişmenin çocuklara yapılan ruhsal yatırımı artıracak şekilde olmasıdır. Klan sisteminde çocuklar klana ait görülüp onlara anneleri değil, iş yapamayacak kadar küçük kızlar veya yaşlanmış kadınlar bakarken, toplumsal gelişme annelerin daha fazla annelik yapmalarını sağlayacak yönde olmuştur. Bu durum, giderek insani kalitenin ve kapasitenin artmasına yol açmıştır. Anneliğin öneminin arttığı dönemlerde bilim ve teknolojideki gelişmelerin hızlandığı görülür.