Şizofreni

Otizmden sonraki en ağır akıl hastalığı olan şizofrenide hastanın ruhsal gelişme düzeyi 9. ayın altındadır; ağır vakalarda 3 ay düzeyindedir. Bebeklikte yeterli ölçüde anne bebek bütünleşmesi yaşanamamış, enerji ayrışması gerçekleşememiştir. Bunun anlamı, hastanın ruhsal enerjisinin doğum sırasındaki durumuna çok yakın, yani haset enerjisi şeklinde olduğudur. Bu durumda, haset duygusu olmadan haset enerjisi açığa çıkabilir. Haset enerjisinin ruhsal alana akması öfke, korku, sıkıntı ve büyük bir gerginlik duygusunun oluşmasına yol açar. Ortaya çıkan orijinal ruhsal enerjinin büyüklüğü nispetinde, bu duygu karışımı kaldırılamaz hale gelir. Duygu karışımın şiddetinin fazla olması kişilik örgütlenmesinin çökmesine, giderek yok olmasına, yani “hiç olmaya” varır. Hastanın bilinçsiz bir biçimde sürekli olarak korktuğu “yok olma” ve “hiç olma” durumu fiilen meydana gelmiş olur. Ağır bir öfke, korku, gerginlik ve sıkıntı oluşturan bu duygu karışımına ve neden olduğu “yok olma” ve “hiç olma” korkularına “psikotik anksiyete” de diyoruz.
Söz konusu durumda ruhsal sistem, aynı nitelikteki öfke ve korkunun oluşturduğu sorunsalın yaşandığı bebeklik dönemine geri döner; kişi bebekleşir. Bu geri dönüşe, ruhsal regresyon denir. Akıl hastalıklarındaki ruhsal regresyon, insanın oluşmuş kişilik yapısının ruhsal malzeme bozulduğunda nasıl kolaylıkla çökebileceğine dair iyi bir örnektir. Ruhsal malzemenin öfke ve korku düzeyi bütün fantezi ve duygu içeriğini belirler. Ruhsal regresyon, eldeki malzemeye en uygun duruma inerek, bir bakıma yok olmaya karşı, hiç değilse bir bebek olarak varlığını sürdürmek anlamında bir savunmadır.
Şizofrenideki hastalık belirtilerinin çoğu, ruhsal regresyondan oluşur. Hastanın gerçeklikle ilişkisinin bozulduğunu -bir bebeğinkine benzemeye başladığını- önce hastanın durumuyla ilgili yorumlarından anlarız. Hasta, tamamen kendi merkezli bir algılama içine girmiştir, kendisini dünyanın merkezine koymuştur. Herkesin onunla meşgul olduğunu zannetmektedir. Televizyon programları ona bir şeyler söylemeye çalışmaktadır; yaşadığı gerginlik ve sıkıntı, uzaktan işkence yapıldığı içindir; dikkatinin bozulması, performansının düşmesi kendisine büyü yapılmasından dolayıdır vb. Düşünemez, sentez yapamaz hale gelmesini düşüncelerinin çalınmasına, hiçbir şey yapamamasını büyünün gücüne bağlar. Yok edici öfke içeriği çok yüksekse, hasta bebekliğin canlılarla cansızların ayırt edilemediği dönemlerine iner ve televizyonun kendisiyle konuştuğu, kameranın kendisini gözetlediği gibi tuhaf içerikler ifade etmeye başlar.
Hayatın herhangi bir döneminde ruhsal enerjinin öfke içeriğinin yükselmesi ruhsal regresyona yol açabilir. Kişinin öfkesi, sözgelimi 4 yaşındaki bir çocuğunki gibiyse, koca adam o yaştaki bir erkek çocuk gibi Süpermen olma fantezileri kurmaya başlayabilir. Ancak öfke çok fazlaysa ve orijinal ruhsal enerji mahiyetindeyse, yani beraberinde yok olma korkusu, gerginlik ve büyük bir sıkıntı da taşıyorsa, regresyon bebekliğe doğru olur. Regresyonun bebeklik düzeyine olmasının özelliklerini kısaca özetleyeyim.

A-     “Gerçeklikle ilişki” bozulur, hasta neyin gerçek neyin fantezi olduğunu ayırt edemez.
B-     Canlılarla cansızlar karıştırılabilir, eşyalara ve çeşitli nesnelere birçok insani vasıf yüklenir.
C-     “İç-dış” ayırımı yapılamadığı için kişi içinden geçenlerle dışarıdan söylenenleri ayırt edemeyebilir. İçinden geçenleri kendisine söyleniyormuş gibi algılar. Örneğin kendisiyle ilgili hoşnutsuzluğu fazlaysa birilerinin ona hakaret ettiğini, küfür ettiğini iddia edebilir.
D-     Kişi, benliğin henüz bütünleşmediği, parçalı olduğu dönemlere gerilediği için yoğun bir yok olma korkusu taşır.
E-      Bebek henüz bu dünyanın bir parçası olamamış bir varlıktır. Bebeklik boyunca anne, bebeğin kendisine bağlanmasını sağlayarak onu bu dünyanın bir parçası haline getirir. Bu yüzden bebekliğe inildikçe tuhaf varlıklardan, bu dünyaya ait olmayan canavar, cin peri, uzaylı gibi varlıklardan bahsedilir.

Genel olarak şizofrenide ruhsal regresyon 3-4 aylık bebek düzeyine olmakla birlikte, en ağır durumlarda ortaya çıkan orijinal ruhsal enerji çok büyüktür ve regresyon yenidoğan düzeyine olur. Kişi kim olduğunu, ismini (benliğin kaybı), nerede, hangi zamanda olduğunu, çevresinde neler olduğunu, neyin neden olduğunu anlayamaz hale gelir. Olaylar arasındaki bağlantı kopmuş, mantık ve kontrol kaybedilmiştir. Bu regresyon düzeyine inen hasta bu dönemi hatırlayamaz çünkü yaşananları gözlemleyecek, tanımlayabilecek, sınıflandırabilecek melekeler de kaybolmuştur. Hasta ancak, bu döneme kayma sürecini hatırlayabilir.
Bu tablodan çıkış, günümüzde ilaçlarla sağlanmaktadır. Durum, bebekliğin bu dönemindeki fantezi dünyasının tekrar etkinlik kazanmasıyla yatışır. Bu dönemin bebeğinin fantezi dünyasına uygun olarak hasta kendisinin “her istediği şey olabileceğine”, “istediği her şeyin olacağına” inanır ve böylece dış dünyada haset enerjisini uyandırabilecek hiçbir şey kalmaz. Hasta, gerçeklikle bütün ilişkisini kesip bebeksi fantezi dünyasına geri dönerek bu muazzam öfke ve korkudan, bunların oluşturduğu gerginlik ve sıkıntıdan kurtulmuş olur. Bu yüzden, birçok şizofreni tablosu gerçeklikten tamamen uzak bir fantezi dünyasında yaşamak gibi görünür. Fanteziler öfke-dürtü karışımı niteliğindeki orijinal enerjinin ruhsal alana akmasına engel olduğu için hasta tarafından bırakılamaz. Hastalık kronikleşir.
Bu anlamda, şizofrenik hastalık belirtileri bebekliğin ilk 3 ayına inen bir ruhsal regresyon tablosu oluşturur, dolayısıyla ruhsal malzeme de tekrar orijinal ruhsal enerjiden ibaret olduğu hale geri dönmüştür. Bu durumdaki insanın, onu yeniden büyütecek bir bebek annesine ihtiyacı vardır. Fakat böyle bir olasılık hiçbir zaman gerçekleşmediği için, şizofrenide tam bir iyileşme görülmez. Bazı hastaların, eski hallerine gelemeseler bile biraz toparlandıklarını ve sınırlı da olsa bir işlevsellik oluşturabildiklerini görürüz. Bazıları ise hiç iyileşmez. Bu iyileşmeme hali aslında orijinal ruhsal enerjinin ruhsal alana tekrar dolmasıyla oluşan “doğum travması”nın benzerinden korunmak için bulunmuş bir yoldur. Hastalık, travmadan kaçınmanın savunması olmuştur. Gerçekten de bu travma sırasında yaşanan “yok olma ve hiçleşme” deneyimi her türlü bedele razı olunacak kadar taşınamaz bir durumdur. Bazı şizofreni vakalarında kendilik tamamen parçalanır ve çeşitli kendilik parçalarıyla öfkeli bir dünya kurulur. Bu hastalar sürekli işitme hallüsinasyonlarıyla uğraşırlar. Dış dünyaya yansıtılan kendilik parçaları hastanın dış dünyayla kendine özgü bir ilişki sürdürebilmesini sağlar. Hasta kendisini tümüyle izole etmeden, tam bir umursamazlık içine düşmeden, dış gerçeklikle bozulan ilişkisini tam bir kopuşa dönüştürmeden var olma imkânı bulur. Ayrıca kendilik, yok edilmektense parçalara bölünerek muhafaza edilmiş olur.
Basit tip şizofreni denen en ağır şizofrenik tabloda, yok edici öfke, benliğin ve hastanın kendisinin bütününe yönelir. Hastanın kendisine ilgisi tamamen yok olur. Bu durumdaki hasta, fantezi dünyasına olan yatırımını bile çekmiş, sanki anne karnına geri dönmek istemektedir; hiçbir şey düşünemez, hiçbir şey hissedemez hale gelir. Başlangıç döneminde kendi kendine gülen, tuhaf hareketlerde yapan, gerçekliğe uygun olmayan davranışlar gösteren basit tip şizofreni hastası giderek kendine bakmayan, acıktığını, salyasının aktığını bile fark etmeyen bir seyre gelir. Bu hastaların kendilerine de hiçbir yatırımlarının kalmaması, onların giderek yokmuş gibi davranmalarına yol açar.
Kronik şizofreni hastalarının “iyi anne” imgeleri, haset enerjisi tamamen ruhsal alanın dışına çıkamadığı için restore olamaz; sevgi nesneleri bir daha canlanmayacak şekilde yok olur. Bu durum sevgi nesnelerinin tamamen yok olmasına, dış gerçeklikle ilişkinin tamamen kesilmesine ve dürtülerin bebeksi mahiyetlerine geri dönmesine neden olur. Aslında bebeksi fantezi dünyasını ayakta tutabilmek, ancak dış gerçeklikle bütün ilişkiyi kesmekle mümkündür. Bebeksi fantezi dünyasına inancı sarsacak herhangi bir neden büyük bir öfkenin ortaya çıkmasına veya ruhsal travmanın tekrarlanmasına yol açacaktır.