Sapkınlıklar

İnsanlık kültürü üreme amacına hizmet etmeyen dürtüyü, özellikle modernizmin hâkim olduğu dönemde tamamen olumsuz bir vurgulamayla, sapkınlık olarak nitelemiştir. Genel olarak da çağlar boyunca toplumların yöneticileri, açlık ve kıtlık dönemleri dışında, toplumun nüfusunun artmasından yana olmuşlardır ve bu yüzden sapkınlık hoş karşılanmamıştır. Kutsal kitaplarda Sodom ve Gomore’nin sapkınlıkların serbest hale gelmesinden dolayı cezalandırıldığı anlatılır. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü de önce sarayda, sonra da bütün toplumda sapkınlığın yaygınlaşmasına bağlanır.
Eşcinsellik, üreme amacına hizmet etmemesine rağmen tarih boyunca sapkınlık olarak görülmemiştir ve özellikle geçmiş tarihlerde zannedildiğinden daha yaygındır. Ancak son 200 yılda, eşcinselliği sapkınlık olarak tanımlanmaya çalışan bir eşcinsellik karşıtlığı ağırlık kazanmıştır fakat artık bugün sapkınlık olarak kabul edilmiyor. Günümüzde sapkınlık, daha çok bebeksi dürtünün erişkin cinselliğine hâkim olduğu ve dürtünün öfke içeriğinin yüksek olduğu durumları anlatmak için kullanılıyor. Eşcinselliğin bir sevgi ilişkisi olarak yaşanabilir olması onu sapkınlık etiketinden çıkarırken, gerçekten de bebeksi dürtü veya öfke içeriği yüksek dürtü ilişkinin sevgi ilişkisi olmasına imkân vermez.
Freud çocukluğun dürtüsel içeriği için, “çok biçimli sapkınlık” (polymorph perversion) terimini kullanmıştır. Kastettiği, her çocuğun gelişmesinin bir aşamasında teşhirci, röntgenci ve sado-mazoşist özellikler gösterdiğidir. Gerçekten de her çocuk, örneğin 2-3 yaş arasında annesinin ve babasının cinsel organını görmeye çalışır. Anneyle baba arasında neler olduğunu çok merak eder, soyunmaktan, kendini göstermekten hoşlanır. Çocukların öfkeleri artığında bebeklerine, oyuncaklarına zulüm ettiklerini gözleyebiliriz. Çocuk bu eğilimlerinden, anne babanın bu eğilimleri onaylamaması sayesinde kurtulur. Anne baba çocuğun yanında çıplak dolaşıyorsa, çocukla aralarında mahremiyet sınırları yoksa, çocuk elbette tabiatı gereği sahip olduğu teşhirci ve röntgenci eğilimleri hiç denetleme ve geride bırakma arzusu hissetmediği ve kendisinden böyle bir şey beklenmediği için sürdürecektir.
Freud çocuk cinselliğiyle ilgili verilerini daha çok 3 yaş civarı ve üstü çocuklarla ilgili gözlemlerine dayandırır. Ancak bebeklik cinselliğine eğildiğimizde, sapkınlığın dürtüsel içeriklerini daha iyi anlayabiliriz. Bebekte haz kapasitesi oluşmaya başladığında, yani öfke ile dürtünün tam bir karışımı olan orijinal ruhsal enerji ayrışmaya başladığında, vücut ve vücudun bütün delikleri ve çıkıntıları ayrışan saf dürtüyle yatırımlandırılır. İnsan yavrusunda bütün girintiler ve çıkıntılar dürtü tutar; ağız, gözler, kulaklar, cinsel organlar, eller, ayaklar… Buna uygun olarak, dürtüden yana zengin olan bu bölgelerin işlevleri de dürtülendirilir. Görmek, işitmek, koku almak, ellerini ve ayaklarını kullanmak bebekte haz oluşturur. Bebeğin, annesinin onunla kurduğu ilişki içerisinde haz kapasitesi arttıkça, bu haz bölgelerindeki dürtü iç organlarına ve anüsüne doğru yoğunlaşır.
Bunun yanında, vücudun bütününde dokunmakla uyanan bir dürtü miktarı kalır. Ayaklardaki dürtü ise çoğu insanda tamamen çekilmeden kalır. Ayağın bu kadar dürtü bağlamasının nedeni, insanın dürtüsel gelişmesinde ayağın önemli bir durak olmasıdır. Bebeğin dürtüleri ağızdan vücuda yayıldığında, ayaklar uzun süre dürtü açısından yoğun bir organ olur. Bebekler bu yüzden fazlasıyla ayaklarıyla oynama, ayaklarını tutma eğilimi gösterirler. Kısacası, bir insanın dürtüleri bebeksi mahiyetteyse, ayaklarda çok fazla dürtü kalır; ayakların bu kadar dürtü tutması insan türüne özgüdür.
Bir insanın bütün dürtüsel hayatı, dürtü açısından yoğun olan bu bölgelerden veya bu bölgelerin işlevlerinden biri üzerine oturuyorsa, buna sapkınlık diyoruz. Örneğin bütün cinsel faaliyet seyretmek üzerineyse, röntgencilikten bahsediyoruz; röntgencilikte cinsel organ gözdür. Fetişizm dediğimiz sapkınlık türünde ise ayak cinsel organ niteliğindedir; ilgi duyulan kişinin ayağı onun cinsel organı yerine konulur. Bazı sapkınlık türlerinde kokunun çok büyük bir uyaran etkisi vardır. Çoğu zaman da sapkınlık bebeksi dürtünün çeşitli parçalarının değişik oranlarındaki bir karışımı biçimindedir. Örneğin bütün sapkınlıklarda az ya da çok, ayağa ilgi büyüktür.
Bazı sapkınlık türleri de bebeğin ilişki kurma karakteristiklerini taşır; cansız nesnelerin canlı gibi telakki edilmesi buna bir örnektir. Bir iç çamaşırı, bir çorap, gömlek ya da ayakkabı kadın yerine, kadın cinsel organı yerine konabilir. Bu örneklerde parçanın bütün yerine konması, parçanın bütünü simgelemesi gibi bebeksi ilişki biçimi de rol oynamaktadır. Canlılıkla cansızlık arasındaki farkın idrak edilemediği dönemlere ilişkin bir başka sapkınlık da ölü sevicilik-nekrofili olabilir.
Sapkınlıktaki önemli bir karakteristik de dürtünün öfke içeriğinin yüksek olmasıdır. Örneğin röntgenci, karşısındakini gözleriyle yutmakta, yok etmektedir. Bir başka ifadeyle, bebeğin haset enerjisiyle yaptığı şeyi yapmaktadır. Ruhsal enerji içeriği bu kadar büyük bir öfkeye sahip bir varlık karşısındaki insanı taciz ettiğini, onun sınırlarına tecavüz ettiğini düşünemez, bu kavramlara sahip değildir. Dürtü bebeksi olduğunda bunun kaçınılmaz olduğunu biliyoruz. Ayrıca bu durumu bütün sapkınlık türlerindeki sevgisizlikte görürüz. Sapkın, yöneldiği kişiyi bir insan olarak algılamaz, onu kullanır, bir zevk aracı, bir eşya gibi görür.
Sadizm ve mazoşizm gibi sapkınlık türleri bebeksi dürtüden çok 2-3 yaş arası çocuğunun dürtüsünün (anal dürtü) karakteristiklerini gösterir. Bu döneme ait sapkınlıkları “kaka kültürü”ne ait kalmışlık, bu kültürü tamamen benimseme ve bu kültürün bir üst seviyesindeki “üreme” ve sevme kültürüne dahil olamama şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu dönemin sapkınlığındaki öfke oranı da yüksektir ama yok etme amaçlı değildir; öfke içeriği tahakküm etmek veya tahakküm edilmek gibi bir içerik taşır. Sadizmde öfke dışarı yönelmiş, mazoşizmde ise kişinin kendisine dönmüştür. Bu iki sapkınlık türü de, yok edici niteliği geride kalmış da olsa zarar vermekten ve zarar görmekten kaçınmayı da içeren sevgi duygusunu yaşama aşamasına gelinememiş olduğunu gösterir.
Sapkınlıklarla ilgili bu bilgilerden sonra, bu içeriğin her zaman sapkınlık anlamına gelmediğini de söylemem gerekiyor. Ya da şöyle ifade etmeye çalışayım: Dürtü içeriğinin bebeksi ve çok öfkeli olması kişiyi sapkın yapmaz; sapkınlığın koşulu, bu dürtü içeriklerinin benimsenmiş olmasıdır. Benimsenmişliğin ölçüsü çoğu zaman sapkının kendisini diğer insanlardan üstün hissettiği orandadır.
Bebek anneliğinin yetersiz olduğu durumlarda hem dürtünün gelişimi çok yavaş ve yetersizdir hem de bebeğin haz kapasitesi gelişemez. Bebekliklerinde yetersiz annelik almış insanların orijinal nitelikteki yok edici öfkeleri çok fazla olacağından, hem dürtüleri bebeksi içerikler taşır hem de öfkeleri cinsel fantezilerine yansır. Ancak bu insanlar başkalarına zarar vermekten çok korkarlar ve öfkeli içerikteki cinsel fantezilerinden dolayı kendilerini suçlu hisseder, bunları herkesten saklarlar. Benimsemedikleri ve utandıkları fanteziler onlara ciddi ölçüde azap verir ama bu fantezileri kurmadan dürtüsel bir boşalım yaşayamadıkları için, bunları mastürbasyon amaçlı kullanırlar. Bu kişilerin dürtüleri cinsel bölgelere erişememiş, daha çok anal bölgede yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte, kimlikleri eşcinsel olarak oluşmadığı için, çoğu zaman hayatlarında eşcinsel ilişkiler yer almaz ve anal seks, fantezilerinde önemli bir yer tutar.
Burada yeri gelmişken eşcinsellikle ilgili yaygın bir yanlış bilgiyi ele alalım. Bir insanın dürtülerinin anal bölgede yoğunlaşmış olmasıyla eşcinsel olması arasında hiçbir ilişki yoktur. Eşcinsellik, bir kimlik özelliğidir; eşcinsel kimliğin oluştuğu durumda, kişi dürtülerini kendi cinsiyle yaşayacağını, dürtüsel nesne olarak kendi cinsinden insanları seçeceğini, onlara âşık olacağını, kimlik özelliği olarak oluşturmuştur. Bir insan, kendisi için dürtü nesnelerinin hangi cinsten olacağına 3-5 yaş arasında karar verir. Bir erkek çocuk, “ben erkeğim ve sevgililerim de erkek olacak,” diye bir kimlik oluşturduysa, eşcinsel olacaktır. Sevgililerin hangi cinsten olacağının belirlenmesi, cinsel kimliğin bir parçası olarak benimsenir. Bu yüzden, eşcinsellik sapkınlık değildir; sadece dürtülerin yaşanacağı sevgi nesnesinin kendi cinsinden seçilmiş olmasını ifade eder.
Bu anlamda, dürtüsel gelişme bozukluğu nedeniyle dürtülerin anal bölgede yoğunlaşmış olması bir kimlik özelliği değildir; dolayısıyla seçim değil, fiziksel bir durumdur. Bunu değiştirmek kişinin elinde değildir, bu bir mecburiyettir. Eşcinsel bir kimliği olmayan erkeklerde dürtülerin yoğunlukla anal bölgede olması hemen her zaman acı ve utanç kaynağı olur. Ruhsal gelişmesi ciddi ölçüde zayıf kalmış bütün insanlarda dürtüsel gelişme de az ya da çok bu durumdan etkilenecektir ve bu kişilerde anal bir duyarlılık sürecektir.
Buraya kadar olan bölümde, sapkınlık söz konusu olduğunda bebeklik veya erken çocukluk dürtüsünün erişkin hayatında benimsenmiş olarak sürdüğünü, sevgisiz bir durum olduğunu ve öfke içeriğinin yüksek olduğunu ifade ettim. Dürtünün gelişmemişliğinin yetersiz annelikle ilgili olduğunu biliyoruz; sapkın dürtünün benimsenmesi de yine anneyle ilgilidir. Anne, çocuğun bu dürtüsünü benimsediği ve bundan hoşlandığı için sapkınlık oluşur. Örneğin çocuk, anne oğlunun kendisini seyretmesinden rahatsız olmadığı ve hatta memnun olduğu için röntgenci olur ya da anne oğlunun cinsel organına büyük bir ilgi duyduğu ve ona bakmaktan, onunla meşgul olmaktan haz aldığı için oğul teşhirci olur.
Bu yüzden, “sapkınlık erkeklerde görülür,” denir. Fakat bu açıdan bakıldığında, kadınların erkeklerin sapkınlıklarına katılmaları söz konusu olabilir. Sapkın erkeklerin dürtüsel hayatları bütünüyle sapkın dürtüleri üzerine otururken ve haz, sapkın pratikler içerisinde üretilebilirken, erkeklerin sapkınlıklarına katılan kadınların normal cinsellikle ilgili haz kapasiteleri de vardır. Onlar, sapkın içeriklere mahkûm değildir. Teşhircilik gibi özellikleri fazla olan kadınların haz kapasitelerinin düşük olduğu bilinir. Bu kadınlarda dürtü cinsel bölgelerde yoğunlaşamamış, vücutta kalmıştır; bu durum vücudu gösterme arzusu oluştururken, cinsel bölgelerden alınan hazzı azaltır. Karakterin de teşhir etme arzusunu benimseyecek şekilde oluşması halinde bu kadınlar dürtü uyarmaktan büyük bir narsisistik doyum alırlar ama haz kapasiteleri düşük olur.
Kendini gösterme doyumu 2-3 yaş arası kız çocuklarının bütün dikkatleri üzerinde toplama arzusunun devamı niteliğindedir. Kadınların dürtüsel içeriklerindeki öfkenin fazlalığı, kendini tecavüz edilme fantezilerinde gösterir. Bu fantezileri hayata sokmanın, çok sayıda tecavüze maruz kalmanın kadın sapkınlığı sayılması mümkündür. Aynı şekilde, benimsenerek yapılan fahişelik de kadın sapkınlığı sayılabilir. Kadınların kendilerini sadece bir cinsel nesne ve başka birinin cinsel aksesuarı olarak sundukları cinsel uygulamalar da sapkınlık sayılabilir. Bu kadınlar yapay penislere büyük ilgi duyabilir, cinsel hayatlarını bunlar üzerine kurabilirler. Bütün bu içerikler bebeksi dürtülerle ilgilidir, bebeksi ilişki biçimlerine özgüdür ve benimsenmiştir.
Sapkınlar sadece dürtüsel tezahürler değil, karakter bozuklukları da gösterirler. Elbette hepsi kendisine hayrandır, ağır narsisistik özelliktedirler. Genellikle bu hayranlık kendilerini benzersiz ve kutsal saymak düzeyindedir. Bu yüceltme annenin kendisine âşık olduğu sezgisinden kaynaklanır. Böyle olduğu için, herkesi kendilerine borçluymuş gibi hissederler, herkes onları mutlu etmelidir. Hiçbir şeyin bedelini ödemek istemezler. Bu ağır narsisistik özellikleriyle sapkınlar çok kendi merkezlidirler ve kalıcı ilişkiler kuramazlar. Yok edici öfkeleri fazladır, yalnız kalmaya, uyuşturuculara, alkole eğilimlidirler. Sapkınlarda “mahremiyet duygusu” oluşmamıştır. Mahremiyet, sevgi ilişkilerine özgü bir kavramdır.
Sapkınlar genellikle omnipotanslarının bir kısmını annelerine aktarabilmiş kişilerdir. “Kendini kötü hissetmekten kaçınma” tarafından yönetilen çocuklardan farklı olarak, anneleriyle güçlü bir ilişki kurmuş ve ona bağlanmışlardır. Fakat anneleri anne gibi olmak yerine bir âşık gibi olduğu için, bu ilişki bir büyütme ilişkisi vasfı kazanamamıştır. Çocuk annesinin aşkından o kadar emin olmuştur ki, sevilebilir olmak için çabalamaya, hayatın altından kalkmak için yeterli olmaya gerek duymamıştır. Sapkın yapıdaki çocuklar için baba, kendisinden korkulsa bile küçümsenen ve kaybetmeye mahkûm bir rakiptir. Böyle olunca, bu çocukların babayla ilişkilerinde de büyüme şansı olmaz. Çocuk bu koşullarda “gerçeklik sevgisi” aşamasına geçemeyeceği gibi, bulunduğu ruhsal örgütlenme seviyesinde de hayatta kalma becerilerini geliştiremez.