Parmak emme, enkorporezis ve çocukluk mastürbasyonu

Parmak emme, enkorporezis ve çocukluk mastürbasyonu temelde bebeklik ve çocukluk dönemindeki dürtüsel gelişmenin, bebeğin/çocuğun anneyle ilişkisindeki sorunlarla baş etme çabasının ve bebeğin/çocuğun kendisini hakikileştiren hazla ilişkisinin sorunlar içerdiğini gösteren belirtilerdir.
Omnipotansın anneye aktarılması döneminde anneyle çocuk arasında yaşanan çatışmalar çocuğun gelişiminde çeşitli aksamalara yol açar. Bu aksamalar, sonuçlarını çocukta davranış bozuklukları olarak gösterir. Bu dönemde çocuğun en temel ihtiyacı kendini güven içinde hissedebildiği bir dünyaya sahip olmaktır. Dışarıdan bakıldığında sanki anne bunu çocuğun karnını doyurarak, ısınabildiği, barınabildiği ve temel ihtiyaçlarının karşılanabildiği bir dünya oluşturarak ve onu düşme, yanma gibi fiziksel tehlikelerden koruyacak yakın bir refakat sunarak gerçekleştiriyor gibi görünür.
Halbuki çocuk için anne onu koruyan, onun iyiliğini isteyen, onun yanındayken kendisini korkusuz hissettiği bir varlıktır. Annenin çocuğa en büyük katkısı onun korkularını yatıştırmak, korkudan uzak tutmaktır. Bu yüzden annenin küçük ihmalleri, yanlışları, düşüncesizlikleri çocuktan yatırımını tümden çekmediği, ona karşı öfke hissetmediği sürece çocukta bir zarar oluşturmaz. Çocuk, annesinin kendisinin iyiliğini istediğini, onu korumaya çalıştığını biliyorsa, bunlar unutulur.
Bazı kadınların annelik kapasitesi düşüktür. Çocukla ilgilenirken zorlanır ve bunun sonucunda da çocuğa öfke duyarlar. Çocukla ilgilenirken, annelik yaparken onun yükünden bir an önce kurtulmak isteyen bir duyguya sahiptirler. Bu duygusal durum annenin çocuğa çok fazla kural koyması şeklinde kendini gösterir. Anne, koyduğu kurallarla çocuğun etrafı dağıtmamasını, yemek yerken sorun oluşturmamasını, belli bir saatte yatıp kendisinin dinlenmesine izin vermesini sağlamaya çalışır. Kendince çocuğun yükünü azaltmaya uğraşmaktadır halbuki tam tersi bir sonuç oluşur. Kadının annelik yapmaktan yüksünmediği bir ortamın çocuğu annesinden sıcak bir ilgi ve şefkat alıyorsa daha cesaretlidir, can yanmalarına daha dayanıklıdır, denemeye daha heveslidir. Kendi kendine oynayan ve yük olmayan bir çocuk olur. Annenin şefkatinin eksik olduğu, çocuğun deneme, keşfetme, kendini geliştirme ihtiyaçlarını anlayamadığı durumlarda çocuk çeşitli sorunlar göstermeye başlar; devamlı sorun çıkaran, mızmız ve canı sıkılan bir çocuk olur.
Fazla kural koyucu ve kısıtlayıcı davranan kadının aslında ruhsal enerjisi/sevgi enerjisi azdır. Bu durumda çocuğun alma-verme dengesi bozulur. Çocuktan, anneden alabildiği sevgi, şefkat, ilgi ve anlayışla orantısız bir şekilde kurallara uyması bekleniyorsa, çocuğun alma-verme dengesi bozuk demektir. Bu durumdaki bir çocuk kendi yapısına göre çeşitli problemler göstermeye başlar. İnatçılık, çekingenlik, her istediğini yaptırmaya çalışmak, devamlı bir itiraz hali, kendisinden bekleneni yapmamak gibi davranış bozuklukları gözlenir.
Çocuğun yükünden bir an evvel kurtulmak isteyen anneler, çocuktan hep bir şeyler beklerler. Uslu, sessiz, hareketsiz olması, her isteneni yapması, düşmemesi vs. beklenir. Sanki çocuğun programlanıp, sonra da programlandığı gibi davranması gereken bir oyuncak olması istenmektedir. Çocuk bu beklentilere kendince tepki verir. Aslında anneyle arasında bir savaş vardır; annesinin kendisini sokmaya çalıştığı kalıba direnmektedir. Çocuk savaşarak aslında annesiyle ilişkisini kesmekten, yani içine kapanmaktan, fantezi dünyasına geri dönmekten, kısacası, hastalanmaktan korunmaya çalışmaktadır.
Çocukla uğraşacak yeterli enerjisi olmayan anneler, tuvalet terbiyesi sırasında çocuğun kendilerini yormamasıyla ilgili beklentilerini çocuğa çok fazla yansıtırlar. Çocuğun tuvalet terbiyesine çok hızlı bir biçimde uymasını beklerken kakasını ne zaman yapacağını bile kendileri belirlemeye kalkışırlar. Bilindiği gibi, çocuk normal koşullarda kakasını yaparken aldığı hazdan annesinin sevgisini kazanmak ve onun öfkesine maruz kalmamak için vazgeçiyordu fakat çocuk annenin sevgisini ve sıcaklığını alamıyorsa, devamlı kural koyan ve kısıtlayan bir annesi varsa, kakanın verdiği hazzı sürdürmeye çalışır. Çocuk mümkün olduğu kadar kakasını tutmaya çalışırken, bazen anüs kasları yorulur, tutamaz olur ve dışkı kaçar, çocuğun iç çamaşırını kirletir. Bu probleme enkorporezis denir. Aslında 3 yaşına gelene kadar bütün çocukların dürtüleri anal bölgede olacağı için, arada bir çocuğun kakasını kaçırmasını problem saymamak gerekir. Problem daha ileriki yaşlarda devamlılık gösterecek şekilde sürüyorsa, o zaman çocuğun dürtüsel gelişiminde de bir problem olduğunu, dürtülerin cinsel bölgelere yönelemediğini, bütün dürtüsel hazzın anal bölgede kaldığını düşünürüz.
Çocuk ancak kadının anneliği çok yetersiz kaldığında ve annesiyle ilişkisinde yeterli doyumu yaşayamadığında tuvalet terbiyesine direnir. Bu direniş, bir anlamda aslında çocuğun hayata bağlı kalabilmek için bulduğu bir yoldur. Annesi ve ondan alabildikleri üzerinden canlılığını koruyamayan çocuk bir haz alanını kullanarak, anal yoldan haz almayı sürdürerek hayata bağlılığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Aksi takdirde ya aşırı öfkeli ve hareketli bir çocuk olacak ya da durgun ve isteksiz bir ruh haline girecektir.
Söz konusu dinamik 3 yaşa doğru kendini çocukluk mastürbasyonu olarak gösterir. Bu durumda da, anneden alamadığı, kendisini iyi hissetmesini sağlayacak uyaranı çocuk kendi bedenindeki haz merkezlerini kullanarak kendisi üretmeye mecbur kalmaktadır. Çocuğun vücudundaki gelişme dürtülerin az da olsa cinsel bölgelere gitmesini sağladığında, her çocuk cinsel bölgelerini keşfetmenin bir parçası olarak bu bölgelerle oynamaya başlar. Fakat annesiyle ilişkisi zayıf olan çocuklarda bu eksiklik mastürbasyonla tamamlanmaya çalışılır ve çocuğu vazgeçirmek bazen neredeyse imkânsız olur. Zaten yapılması gereken çocuğu vazgeçirmek değil, annenin çocukla daha fazla ilgilenmesi ve çocuğa zaman ayırmasıdır.
Parmak emme ve uzamış yalancı meme kullanımı da birer bebeksi mastürbasyon karşılığıdır. Parmak emme ağızla ilgili doyumun bırakılamamasından, enkorporezis ise çocuğun anal doyuma saplanıp kalmış olmasından kaynaklanır; bunlar cinsel bölgelere uygulanan mastürbasyondan çok da farklı değildir. Bu üç mastürbasyon da oto-erotiktir, yani hazzın kaynağı da, nesnesi de çocuğun kendi vücududur.
Haz, varlığın kendisini canlı, hakiki hissetmesini sağlayarak boşluk ve anlamsızlık duygularını ortadan kaldırır, kendini değerli hissetmenin, bir hiç olmadığını bir kere daha görmenin bir yoludur. Bu sebeplerle, çocukluk mastürbasyonu anneleriyle ilişkisi bozuk olan çocuklarda görülür; mastürbasyon çocuğun cinselliğe düşkün olduğunu göstermez. Fakat gelecekte bu çocuklar kendilerini bir boşluğa düşmüş hissettiklerinde, sevmedikleri ve tanımadıkları insanlarla birlikte olarak bu eğilimi tekrarlayabilirler. Normal gelişmede, özellikle erkek çocuklarında, ergenlik çağında mastürbasyon eğilimi çok artar. Bu durumda ergen fantezilerinde bir cinsel nesneyi düşleyerek, onunla bir cinsellik yaşayarak haz oluşturmaya çalışmaktadır. Bu durumun, tamamen oto-erotik olan çocukluk mastürbasyonuyla bir ilgisi yoktur.
Dürtülerin dış dünyaya ve dürtü nesnelerine yönelmesinin büyütücü bir etkisi varken, oto-erotik dürtüsel doyumlar sadece çocukluk depresyonuna karşı bir savunmadır. Bu sebeple parmak emme, enkorporezis ve çocukluk mastürbasyonu çocukların hayatında, onları depresyona karşı koruyan önemli bir yer tutabilir. Sorunu sadece çocukta gören yaklaşımlar anneye iyi gelse de çocuğa iyi gelmeyecektir. Bu davranış bozukluklarının bir işlevinin olması, bu çocukların kendilerini iyi hissedebilmek için bir yol bulabildikleri anlamına gelir; onların dürtüsel olduğu anlamına gelmez. Annenin problemlerini çözerek çocukla ilişkisini düzeltmesi, çoğu zaman çocuğun davranış bozukluklarından kurtulması için yeterli olur. O zaman çocuk, annenin en temel işlevlerinden biri olan onun kendini iyi hissetmesini sağlama halini kendi bedenini kullanarak gerçekleştirmek zorunda kalmaz.