İnatçılık dediğimiz özellik, en sağlıklı biçimiyle, anne çocuğun otonom olma ve becerilerini geliştirme arzularına engel olduğunda oluşur fakat bunun dışında pek çok görünümü ve sebebi vardır. Çocuk, istediği bir şey olmadığında ortaya çıkan kendini kötü hissetme duygusu yüzünden uzun süre ağlıyorsa, bunun anlamı bebeksi bir yapısının olduğu ve annenin böyle bir çocuktan daha büyük bir çocukmuş gibi davranmasını beklemekte olduğudur. Bu durumda, çevrenin beklentisinin çocuğun gerçeğine uygun olmadığını söyleyebiliriz. Çevrenin, özellikle de annenin, çocuğu, onun gerçeğini kabul ederek büyütmeye çalışması gerekir.
İnatçılık, çocuğun kendi omnipotansına inandığı ve bu inancını denediği dönemde annenin kısıtlamalarına gösterdiği direnç şeklinde olduğunda son derece sağlıklı bir tepkidir çünkü çocuk ancak kendi omnipotansını deneyip hayat karşısındaki zayıflığını anladıktan ve bu fark edişle omnipotansını annesine aktardıktan sonra büyüyecektir. Annenin çocuğun omnipotansını deneyimlemesine izin vermemesi, çocuğun kişilik örgütlenmesinin bir ileri aşamaya geçmesini engeller. Çocuk, bebeklikten getirdiği altyapı sağlamsa, annesinin kısıtlayıcılığıyla şiddetli bir savaşa girecektir. Dışarıdan bakıldığında inatçılık olarak görülen bu davranış, çocuğun bu dönemden, annenin kısıtlayıcı eğilimlerinden dolayı çekingen ve ürkek bir çocuk olarak çıkmaktansa inatçı bir insan olarak çıkmasını sağlar.
Daha hafif bir inatçılık biçimi, çocuk omnipotansını annesine aktardıktan sonra da görülür. Çoğu zaman anne çocuğun kendisini geliştirme ihtiyacını ve büyüklerin yapabildiği her şeyi yapma arzusunu anlayışla karşılayamadığı için, çocuk ısrarla yasakları çiğneme eğilimi gösterir. İnatçılık, bu durumda bir bakıma çocuğun ortamın kendisi üzerindeki büyümeyi durdurucu etkisine verdiği, büyümekten yana bir cevaptır.
Çocuğun her istediğini yaptırmakta çok ısrarlı olması haline inatçılık demek yanlış olur. Bu durumda çocuk ya isteklerinden vazgeçemeyecek kadar öfkelidir, engellenme karşısında oluşan öfke ısrarlı bir ağlama olarak kendisini göstermektedir ya da omnipotansını kendisinde tuttuğu için her istediğini yaptırmaya çalışmaktadır. Bu son durumda, aslında annesiyle arasında bir iktidar savaşı vardır; bu savaşı çocuğun kazanması omnipotansını kendisinde tutmasına, annesine aktaramamasına yol açar. Bu savaşı mutlak surette anne kazanmalıdır.
Çocuk annesiyle bir iktidar mücadelesinin içindeyse, her istediğini yapmak onun büyümesini engeller. Bu çocuk yakın çevresi, özellikle de annesi tarafından omnipotan ilan edilmiş olur ve elbette çocuk da buna inanmayı tercih eder. Annesinin tutumunu herkesten bekleyeceği için de dış dünyaya yönelemez çünkü kimse onun her istediğini yapmayacaktır. İster kısıtlamalar şeklinde olsun, ister çocuğun her istediğini yapmak veya onun her istediğini yapmasına izin vermek şeklinde olsun, her türlü sapma, çocuktaki ruhsal gelişmeyi durdurur. Aslında sapmaların altında anne babanın ortak sorumluluğu vardır ve bunlar anne babanın tam büyümemiş olmasının, çözemedikleri problemlerinin bir sonucudur.
İnatçı bir kişilik özelliğinin neden olabileceği en önemli sakıncalar işbirliği yapma kapasitesini bozması ve böyle insanların inatlarıyla kendilerine zarar verme potansiyeli taşımalarıdır. İnatçılığın bir sorun olarak tarif edilebilmesi için bu özelliklerde olması gerekir. Yoksa kararlı, kendi bildiği doğrulara göre yaşama iradesine sahip bir insan olmanın adı “inatçılık” değildir.