Baba

Bebek için başlangıçta sadece kendisi varken, bebeklik çağı içerisinde anne de bebeğin dünyasına katılır. 6 aylık bir bebek için, etrafında gördüğü bütün insanlar annesinin parçalarıdır, yani onlar da annesidir. Bebek diğer insanların annesi olmadığını fark ettiğinde, “yabancıya reaksiyon” denen bir tepki vermeye başlar. Annesi dışındaki insanlara gitmek istememeye, yabancıların kucağında ağlamaya başlar. Bu reaksiyon, 9 ay civarında oluşur. Bundan sonra bebek için kendisi, annesi ve “annesi olmayan”lardan oluşan üçlü bir ortam doğar. “Annesi olmayan”lar yabancıdır ve dışarıyı, dış gerçekliği oluşturur. Baba, aslında her insan için “anne olmayan”ın, dış gerçekliğin simgesidir.
Anne ve baba çocuklarını beraber oluşturdukları bir üretim olarak algılıyorlarsa ve baba, anneye bebeklik döneminde annelik yapabiliyorsa, zaten aile ortamı çocuğun çok kolay biçimde babasına yönelmesini sağlar. Bebek/çocuk, annenin sevdiğini sever. Baba, zaten annenin hayatında çok büyük bir yer tutmaktadır ve bebek bunu algılar fakat bu durumda bile baba, annenin bir parçasıdır ama önemli bir parçasıdır. Zaten böyle bir ortamda anne de bebeği sürekli babaya yönlendirir; babayı bebekle ilişkisinden dışlamaz. Ancak baba bebeğe annelik yapmak zorunda kalmıyorsa, bebeklik boyunca geri plandadır.
Bebek 9. aydan itibaren haset duygusunun etkisiyle annesiyle ilişkisinde zorlanmaya başladığında, ondan kaçmak için dış dünyaya yönelir fakat baba, ev ortamı kadar elinin altında değildir. Yani ilk “anne olmayan” baba değil, dış dünyadır. Çocuk ancak dış dünyadan anneye yöneldikten sonra baba, anne olmayan haline gelir ve babayla ilişki daha sonra, hayat boyunca dış dünya ile ilişkinin modeli olur. Bebeklik döneminde babanın anneyle işbirliği ve dayanışma içinde olması bu aşamada çocuğun babaya yönelimini çok kolaylaştırır. Babasından hep korkmuş ve çekinmiş bir çocuk hayattan da korkar ve çekingen olur. Babası karşısında kendisini rahat ifade edebilmiş ve ona kendisini kabul ettirebilmişse, hayatın içinde de bunu gerçekleştirir. Babayla ilişkide oluşan her unsur daha sonra mutlaka dış gerçekliğe yansıyacaktır.
“Orijinal ruhsal enerji” bölümünden hatırlanacağı gibi, çocuğun ruhsal gelişimi ne kadar geri kaldıysa, dürtüsü de o oranda öfke içeriklidir. Öfke ile dürtünün ayrışmasının yetersizliğinden kaynaklanan bu durum, çocuğun cinsel içerikli fantezilerine yansır. Çocuk, anneyle baba arasındaki yakınlıkta cinsel bir içerik olduğunu algılayabiliyorsa, dürtüleri fazla öfke taşıdığı için bu cinsel içeriği kanlı, acı verici, ürkütücü bir biçimde tahayyül eder.
Çocukluk psikozu tablosu gösteren ergenlik çağı dönemindeki bir erkek hasta, cinsel içerikli fantezilerini, “her taraf kan içinde, etler parçalanmış, memeler yenmiş, organlar koparılmış” şeklinde anlatıyordu. Bu çocuk için, bu içerik yüzünden ilksel sahneyi (primal scene) kurabilmek ve kabul edebilmek mümkün olamıyordu. İlksel sahne, çocuğun kendi doğumuna neden olan, anneyle baba arasındaki cinsellikle ilgili fanteziye verilen isimdir. Çocuğun ruhsal gelişiminde, kendisinin annesiyle babası arasında yaşanan cinselliğin bir sonucu olarak doğduğunu kabullenebilmesi son derece önemlidir. İlksel sahnenin çocuğun içinde kurulabilmesi, çocuğun kendisinin bir başlangıcı olduğunu, anne ve babasının sevişmelerinin ürünü olarak doğduğunu anlamasını sağlarken, psikotik olabilecek bir zemin de geride kalmış olur. Bu zemin aslında, çocuğun kendisiyle ilgili tanımının “ezelden ebede kadar süren, başlangıcı ve sonu olmayan, yaratıcısı olmayan” gibi Tanrı sıfatlarından kurtulup “insanlaşması”dır. Bu insanlaşmanın kabulü gerçeğin kabulünde önemli bir aşama oluşturduğu için, psikotik (akıl hastalığı) zemin ortadan kalkmış olur.
Anlaşılacağı gibi, çocuğun ilksel sahneyi kabul edebilmesi için öfkeden arınmış, hiç değilse öfke içeriği çok azalmış bir dürtüsel alan oluşturabilmiş olması gerekir. Aksi takdirde çocuk cinselliği çok öfke içerikli bir hadise olarak düşüneceği için, babasına karşı da gerçeküstü bir korku duyma potansiyeli taşıyacaktır çünkü bu durumda erkek çocuk babasını, annesini ısıran, parçalayan, onu kan revan içinde bırakacak ölçüde öfkeli bir varlık olarak tahayyül edecektir. Yok edici öfke içeriği yüksek kaldığı için çekingen ve ürkek olan çocuk dış dünyaya yönelemez, fakat bu durumda, “tehlikeler karşısında duyulan korku” olarak adlandırdığım korkuyu daha güçlü bir biçimde, aile içinde deneyimlemek zorunda kalır. Dolayısıyla bu durumdaki çocuk için baba, dış gerçekliğin yerine geçmiş olur.
Normal bir çocuk tehlikeler karşısında 1,5 yaş civarında dış dünyaya yönelimi sırasında korku duymaya başlarken, ağır problemli bir çocuk dış dünyaya yönelemediğinde, 3 yaşından sonra, tehlikeler karşısında duyulan korkuyu babası üzerinden yaşar. Çocuk yürümeye başladığında ilk “annesi olmayan”dan, dış dünyadan çabuk vazgeçiyorsa, bunu baba üzerinden tanımak zorunda kalacaktır. Bunun anlamı, çocuğun babasına çok yoğun bir öfkeyi yansıtmasıdır. Özellikle erkek çocuğun 3 yaş civarında dürtülerinin annesine yönelmesi sonucu babadan duyacağı korku, böyle bir gecikmişlik durumunda çocuğun iki dönemin korkularını bir arada ve birbirinin içinde yaşaması sonucunu doğuracaktır. Bu durumda erkek çocuk dürtülerinin annesine yönelmiş olmasının sonuçlarını değil, yok edici öfkesinin babasına yansıtılmış olmasının sonuçlarını yaşar. Anneyle ilişkinin kozasından çıkan 1,5 yaş civarındaki çocuk nasıl ki dış dünyayı acıtan, kanatan, sert, yakan bir nesne olarak algılıyorsa, bunu 3 yaş civarında yaşamak zorunda kalan çocuk da babayı bu nitelikler üzerinden algılayacaktır. Bu anlamda baba/dış dünya çok sert, kanatan, yok eden, parçalayan, çok ağır korkular yaratan, ilişki kurulamaz bir gerçeklik haline gelecektir.
Bazen çocuğun 3 yaş öncesinde esas ilişkisi babayla olabilmektedir, bu durumda babanın çocuğa annelik yaptığını söylemek gerekir. Çocuk o zaman kendisiyle ilişki kurmayı, ihtiyaçlarına duyarlı olmayı, kendisine annelik yapan babadan öğrenecektir. Fakat bu durum bir sonraki hâkim duygu olan gerçeklik sevgisi oluşturma döneminde çocuk için sorunlar yaratacaktır.
Normal bir gelişmede, çocuğa annelik yapmayı anne üstlendiyse, çocuğun ilk “anne olmayan”ı, yani dış gerçekliği çok sert ve acımasız bulduğunu ve 1,5 yaş civarında tekrar anneye döndüğünü ifade etmiştim. Bu deneyim içerisinde çocuk, “anne olmayan”ı “çok sert” olarak öğrenmiştir ve bu, çocuğun programına yazılmıştır. Ancak çocuk annesini bir insan olarak sevmeye ve onu omnipotan olarak tutamamaya başladığında, bu kez omnipotansını aktaracağı başka bir sevgi nesnesi arar. Böylece baba, çocuğun kendisini güvende hissetmesini sağlama işleviyle, çocuğun ruhsal yatırım alanına girer. Çocuk, ikinci “anne olmayan” olarak babadan çekinmeye müsaittir çünkü bu ilişki en temelde, omnipotansın deneyimlenme sürecindeki “anne olmayan” ile, yani dış dünyayla kurulmuş olan ilişkinin karakteristiklerini taşıyacaktır. Sonrasında ise çocuk, bu temel üzerinde babayla, onun özelliklerinden etkilenerek yeniden şekillenen bir ilişki oluşturacaktır.