Gelinen bu noktada, tehlikeler karşısında duyduğu korku sayesinde çocuk ya annesini tekrar 9-12 ay arasında olduğu gibi “omnipotan” bir varlık olarak algılayacak ve ona sığınacak ya da eğer ruhsal ya da fiziksel olarak sığınabileceği bir anne bulamıyorsa, kendi fantezi dünyasına dönerek orada kendisini “omnipotan” olarak algılamayı sürdürecektir. Çocuk buna yönelirse, “omnipotansını anneye aktaramamış”tır; bunun anlamı, kişilik örgütlenmesinin “kendini kötü hissetmekten kaçınma” düzeyinde kalacak olmasıdır. Omnipotans anneye aktarılabildiyse, çocuk kendisini annesinin yanında tehlikelerden uzak ve güven içinde hissedecek ve ona yapışacaktır. Öte yandan, tehlikeler karşısında duyulan korku yeterliliğin artmasıyla ve tedbirler alınarak azaltılabildiği için çocuğu kendisini geliştirmeye mecbur edecek ve ruhsal örgütlenmesinin bu yeni düzeyde kalmasını sağlayacaktır; dolayısıyla herhangi bir tehlike halinde tekrar fantezilerine sarılmasını da engelleyecektir.
Çocuğun tehlikeler karşısında duyduğu korkuyu denetim altına alabilmesi ve yanında annesi olmadan kendi başına kalabilecek hale gelmesi için, bu korkunun ve yetersizlik duygusunun zorlamasıyla kişilik organizasyonunda bir sıçrama gerçekleştirmesi gerekir. Aksi takdirde çocuk anneye bağımlı bir kişilik yapısı geliştirecek ve “tehlikelerle dolu dünyanın” dışında kalacaktır.
Anneye bağımlı çocuk, bebekliğinde de annesinin kendisini iyi hissettirebildiğini zaten yeterince deneyimleyememiştir. Buna rağmen, çocukla ilişki kuramadığı için ona kendisini iyi hissettirememiş olan yetersiz anne yine de çocuğun beklentilerine ve isteklerine dış dünyadan daha fazla uyumludur; çocuğa karşı dış dünya kadar acımasız değildir. Bu durumda çocuk omnipotansını annesine aktaramamıştır ama ona bağımlıdır; annesine hükmetmeye ve ona her istediğini yaptırtmaya çalışır. Omnipotansını annesine aktarabilmiş çocuk annesi için sevilebilir olmaya çalışırken ve onun yanında kendisini güven içinde hissederken, omnipotansını anneye aktaramamış çocuk ancak isteklerini yaptırabiliyorsa kendini iyi hissedecektir çünkü bu durum fantezilerine inanabilmesine yardımcı olmaktadır.
Omnipotansın anneye aktarılmasıyla çocuğun fantezi dünyasında meydana gelecek olan dönüşüm, kişilik örgütlenmesinin dönüşümüne ve hâkim duygunun değişmesine yol açacaktır. Artık çocuğun hâkim duygusu “kendini kötü hissetmekten kaçınmak” yerine, mademki o canı yanabilen ve ihtiyaçları olan bir varlıktır, bir kuldur, “hayatta kalmayı öğrenmek” olacaktır. Bilindiği gibi, kendini kötü hissetmekten kaçınmanın sorunsalı yok edici öfkedir, bütün çaba bu öfkenin ortaya çıkmasına engel olmaktır. Oysa bu dönemde hayatta kalma ihtiyacının oluşmasını sağlayan temel duygu, tehlikelerin fark edilmiş olması sonucunda ortaya çıkan, tehlikeler karşısında duyulan korkudur.
1-2 yaş arasını kapsayan bu önemli dönem, çocukta tehlikeler karşısında duyulan korku dolayısıyla tehlikeleri azaltmak için yeterli olma ihtiyacını, bununla beraber süreç duygusunu da içeren aktif bir çabayla öğrenme, özdeşleşme özelliklerini oluşturur. Süreç kavramı anlık isteklerin denetlenmesini, amaçlılığı geliştirir ve çocukta zaman kavramı gerçek anlamıyla oluşur. Artık çocuk gelecekte canının yanmamasını temin etmek için öğrenmeye çabalamaktadır. Aynı şekilde, hazzı büyütebilmek için onu ertelemeyi öğrenir. Biriktirme, harcamama huyu hazzın ertelenmesinin bir sonucudur. Bütün bunların anlamı, gelecek kavramının güçlü bir şekilde oluşmasıdır. Halbuki kendini kötü hissetmekten kaçınma üzerine kurulmuş kişilik örgütlenmesinde öncelik, insanın şimdiki zamanı istediği gibi yaşamasındadır.
Yine bu dönem, çocuğun annesine ne kadar büyük bir ihtiyacı olduğunu anladığı dönemdir. Bu idrak, çocukta sevilebilir olma ihtiyacını oluşturur. Çocuk, annesinin sevgisini hak edebilmek için karakterini ona göre şekillendirir, birçok özellik geliştirir, kendisinden beklenenleri yapmaya çalışır. Böylece fantezi dünyasına sığınmaktan vazgeçen çocuğun bütün öncelikleri değişir, kavramsal dünyası farklılaşır.