ÖDİPAL SORUNLARIN ÇÖZÜLEMEMESİ

Daha önceki kişilik örgütlenmelerinde sorunları olan çocuklar
Ödipal dönem aslında sevgi çağına girmeyi temsil eder. Çocuk bu dönemin başlangıcında annesine veya babasına eş olabileceği iddiasını taşırken, sonunda bir çocuk olduğunu kabul edecek ve büyümesi gerektiğini anlayacaktır. Çocuğun bu tünelin ucuna belli hazırlıklarla gelmiş olması gerekir ki, tünelden geçip başka bir hayat dönemine geçebilsin.
Ödipal sorunların çözülememesinin en sık görünen nedeni, çocuğun bu döneme zaten hazırlanamamış olması ve eksik bir alt yapıyla girmesidir. Bu çocukların bebeklik döneminden getirdikleri sorunları vardır; yok edici öfkeleri çok fazladır ve bu nedenle fantezilerine inanarak yaşamaya çalışmaktadırlar.
Bu durumdaki çocuğun iç dünyasında öfkeyle dürtünün karışım halinde olduğu orijinal enerji çok fazladır ve bu nedenle, her şeyden önce çocuğun dürtü nesnesine yönelimi yetersizdir. Dürtü, daha önceki yerleşim alanlarında -ağız, vücut, bağırsaklar ve anüs- normalden fazla kalmıştır. Öfke içeriği fazla olan dürtü cinsel bölgelere çok yetersiz olarak gelir, vücudun diğer bölgelerinde kalır. Çocuk, enerji yapısına uygun olarak nesne ilişkilerinde çok öfkelidir. Her istediğinin yapılmasını beklemektedir. Sevme kapasitesi oluşmamıştır. Nesne ilişkilerinde sadistik bir içerik etkindir. Ayrıca, öfke karışımı içeriği fazla olan fakat biyolojik gelişme gereği yine de cinsel bölgelere erişmiş dürtü bir nesneye bağlanabilme özelliği göstermez; her tarafa kayabilir.
Sevgi nesnesine dürtüsel yönelim normal koşullarda karşılıklı bir sevgi ilişkisi oluşturma isteği yaratır. Bu yüzden, çocuk dürtülerine anne ya da babadan karşılık bekler ve bulamazsa, çekmek zorunda kalır. Ödipal dönem aynı zamanda sağlıklı çocuğun kendi merkezliliğinin azalmasını ve her istediğini yaptırma arzusunu geride bırakmasını gerektirir. Aksi takdirde, bu koşullardaki dürtüsel yatırım sonucu oluşturulacak ilişki bir sevgi ilişkisi değil, tahakküm ilişkisi olurdu. Bu durumda, ebeveynler çocuğun tahakküm arzusuna boyun eğmiyorsa, çocuğun ebeveyne yaptığı dürtüsel yatırım az olur.
Ödipal dönemin dayattığı cinsiyet farklılığının kabulü ise, çocuğun narsisistik sistemini, “her şey” olamayacağını, dolayısıyla hem erkek hem kadın olmasının da mümkün olmadığını kabullenmeye zorlar. Bu yüzden, çocuğun ödipalize olabilmesi için narsisistik sisteminin fantezi içeriğinin küçülmüş olması gerekir. O zaman, dünyaya gelmesinin anne ve babası arasında yaşanan cinsel bir ilişkiyle olduğunu ve bir başlangıcı olduğunu kabul edebilir. Bu anlamda, çocuk Allah olmadığını, olamayacağını idrak etmiş olmalıdır. Aksi takdirde kimseye ihtiyacı olmadığına, kendi başına var olabileceğine, hem kadın hem erkek olabileceğine inanmayı sürdürür.
Bu nitelikleri oluşturamamış çocuğun fantezi içeriği çok yüksektir. Ruhsal enerjisi fantezilere çok fazla bağlı olduğu için, güçlü bir bağlılık oluşturma potansiyeline sahip değildir. Bu durumdaki bir çocuğun ruhsal gelişimi bebeksi düzeyde kalmıştır; henüz “gerçekliğin” bir parçası olabilecek düzeyde değildir. Bu koşullarda dürtü nesnesini sevgi duyduğu ve eşi olmasını istediği bir varlık olarak değil, kendisini mutlu edecek, iyi gelecek, doyuracak bir nesne olarak, yani meme olarak algılar. Bu duruma, “sözde ödipalizasyon” (pseudo oedipalisation) denir.
Bebekliğin, yukarıdaki duruma göre nispeten iyi yaşandığı ama omnipotansın anneye aktarılamadığı durumlarda çocuk öfkesinden yeterince kurtulamamıştır. Bu çocukların kişilik organizasyonları “kendini kötü hissetmekten kaçınma” düzeyinde kalmıştır. Aradaki, hayatta kalma dürtüsünün etkin olduğu döneme zaten geçilememiştir. Bu çocuklar kendilerini kötü hissetme durumuna sıklıkla düşmektedir. Kendilerini kötü hissettiren durumları “kötü”, iyi hissettiren durumları ise “iyi” olarak nitelemek zorunda kalırlar. Bu durumda, gerçekliği de “iyi” ve “kötü” olarak bölmek zorundadırlar. Gerçekliği bir bütün olarak algılayıp bütünlüğü içinde sevecek duruma gelememişlerdir.
Bu durum, sevgi nesnesini de “iyi” ve “kötü” olarak bölme zaruretini oluşturur. O zaman çocuk, bir şey onu öfkelendirdiğinde sevgi nesnesini “kötü” yapar. Ona olan sevgisini kaybeder ve ödipal durumun dışına çıkar. Bu durumda bebekleşir; daha önce kazandığı özellikleri kaybeder ve geriler, daha ufak bir çocuk gibi olur. Öfkesi geçtiğinde sevgi nesnesini tekrar “iyi” yapar ve ödipal döneme geri döner. Bu durum her çocukta hastalık, ciddi bir can yanması gibi travmatik olaylara karşı bir tepki olarak oluşabilir. Fakat bunun yok edici öfkenin fazlalığından kaynaklanan bir özellik olarak her gün tekrarlanmakta olması ödipal tünelden çıkmanın mümkün olamamasına yol açar.
Ödipal döneme girecek olan çocuk korkuları tarafından yönetildiği dönemde yeterliliğini ve otonomisini belli bir düzeye eriştiremediyse, kendisini annesine muhtaç hisseder. Bu koşulda çocuğun yeni durumu kabullenip sevmesi güçleşecektir; korkuları artacak, uykuları bozulacaktır. Bu çocuklar da bebeksileşir ve annelerine bağımlı bir ilişki modeline kayarlar. Bu durumda çocuk, içinde kendisini aciz, çaresiz ve muhtaç hissettiği bir gerçekliği sevememiş, korkuları da artmıştır. Bir çocuğun 3 yaş öncesinde omnipotansını annesine aktarabilmiş olması ve onun tarafından korunmuş, sevilmiş, kendisini geliştirmesine izin verilmiş olması gerekir ki, bu kadar çaresiz ve aciz olabildiği bir hayatı ve gerçeği sevebilmeye hazırlansın, kendisini her şey zannettiği fantezileri bırakıp çocuk olmaya gönlüyle razı olabilsin. Ancak bu aşamada çocuk annesini ya da babasını bir insan olarak sevebilecek hale gelir. Çocuğun omnipotansını anneye aktarmasından sonra geçen bir yıl içinde yetenekler oluşturup muhtaçlığını azaltmış olması gerekir.