Yansıtılmış korkunun izleri bütün erken çocukluk ve çocukluk çağı boyunca görülür. Çocuk karanlıkta kalamaz, korku filmlerinden çok fazla etkilenir. Canavar, cadı, kötü ruh, uzaylı gibi, öfkesini yansıttığı çeşitli kötülük imgeleri yaratmıştır. Çocukluk çağı boyunca bu korku azalarak devam eder ve azaldıkça, tekinsiz bir dünya algısına ilişkin korkuların ya da masalsı korkuların yerini daha somut korkular alır. Çocuğun bu aşamaya kadar gelebilmesi, en uygun koşullarda 3 yaşını bulur. Düşmanlara karşı en büyük güvenceyi baba sağlayacağı için, giderek çocuk babayı yüceltir. Bununla beraber, özellikle dış dünyaya yönelmiş olan ve burayı tehlikeli bir yer olarak algılayan erkek çocuğun babaya olan ruhsal yatırımı hızla artar. Çocukların, onları ayakta tutan bir sevgi enerjisine büyük ihtiyaç duyduklarını ve bu enerjiyi alabildikleri ebeveyne yöneleceklerini hatırlatmakta yarar var. Çocukların anneye ya da babaya yöneliminde bu enerji ihtiyacının büyük bir payı vardır.
Çocuklar bu kadar büyük bir korku içindeyken bir yandan da kendilerine masallar anlatılmasından, çizgi filmler seyretmekten fazlasıyla hoşlanırlar. Masallar hem korkutucu imgeler, hem de çok güçlü kahramanlar barındırır ve hep, iyi olanlar kazanır, sonunda mutlu olurlar. Bu yönüyle masallar rahatlatıcıdır. Öte yandan, masallar ve çizgi filmler çocuğun savunma mekanizmalarını kullanarak yaygın ve çok rahatsız edici olabilecek korkularını belli imgelere bağlayabilmesini kolaylaştırır. Çocuğun yok edici öfkesini yansıtmak için kullanacağı imgeler değiştiği için, severek dinlediği masallar ve seyrettiği filmler de zaman içinde değişir. Böylece çocuk yok edici öfkesini bu öfkenin içeriğine uygun imgelere yansıtarak büyümesini sürdürür.
Yansıtılmış yok edici öfkenin neden olduğu korkular her iki cins için de aynı ölçüde sorun yaratır. Her iki cinsiyetten çocuk da yalnız kalmaktan ve karanlıktan korkar. Zaten bu korkular çocuğun kız ve erkek farkını henüz algılayamadığı bebeklik döneminde başlar. Erkek çocuğun korkuyla daha fazla meşgul olmasının temel olarak iki nedeni vardır. İlkin, erkek çocuk daha bebekliğinden itibaren daha aktiftir ve kendisini ilgi ve merak olarak gösteren dış dünyaya yönelimi daha güçlüdür. Bu tutumun asıl sebebinin, erkek çocuğun anneden kurtulma arzuları olduğunu düşünüyorum; anne, erkek çocuk için hep tehlikelidir. Kız çocuğu ise daha çok kendisine ve fantezi dünyasına yöneliktir. Bu tabiat farkı, erkek çocuğun dış dünyayı kendisini gerçekleştirme alanı haline getirmesine yol açar. Doğal olarak, erkek çocuğun dış dünyaya yaptığı ruhsal yatırım daha büyüktür.
Kişilik örgütlenmesi dönüşememiş, bebeksi kişilik örgütlenmesinde kalmış çocukların yok olma korkularının ve yansıtılmış korkularının üzerine, yürümeye başladıktan sonra bir de tehlikelerin yarattığı korku duygusu eklenmiş olur. Bu durumdaki bir çocuk fantezi dünyasında her ne kadar kendisine bir şey olmayacağına inansa da, fizik dünyanın kurallarına uymaya mecbur kalır. Böylece, fantezi dünyasının yanı sıra çocukta gerçekçi bir tarafın oluşması beklenir. Bu çocuklar dış dünyanın fizik gerçeği karşısında ürkek, çekingen, denemek istemeyen bir yapıdadır. Her yeni durum onlarda büyük korku oluşturur. Böyle bir yapıyla çocuk dış dünyaya bir türlü yönelemez, yönelmek de istemez. Bu ağırlık düzeyindeki problemler çocuğun yaşı büyüdükçe daha belirgin hale gelir. Çocuğun yaşıtlarıyla arasındaki mesafe giderek büyür; yaşı ilerlediği halde bir türlü yuvaya veya okula gitmek istemez ya da çok zor gider.
Çocuğun dünyasında, bir erişkinle kıyaslandığında çok fazla bulunan bütün bu korkulara rağmen bir aksama olmaması, arkadaşlarıyla oynayabilmesi, okuluna gidebilmesi, gelişimini sürdürebilmesi büyük ölçüde anne ve babasının varlığına bağlıdır. Elbette çocuğa gücünü aşan beklentiler yöneltilirse, ondan erişkin gibi olması beklenirse çocuk bunların altından kalkamaz. Bu yüzden, çocukların en çok korktukları durumların başında, “anne babalarına bir şey olması” korkusu gelir. Özetle, bütün çocukluk çağı korkular içinde geçer. Çocukluk boyunca, her şey doğru biçimde gidiyorsa, yansıtılmış korku giderek azalır ve çocuk, korkuları üzerinde bir hâkimiyet oluşturur.