Kendini aşırı kısıtlamak

Kendini aşırı kısıtlamak, aslında çekingenliğin bir başka biçimidir. Bu insanlar da devamlı belli kalıplar içinde yaşarlar ve bunların dışına çıkmamak için, kalıpların dışında kalan durumların adını “sevmiyorum” olarak koymuşlardır. Hayatları küçük bir dairenin içinde geçer. Arkadaşları, tatillerini geçirdikleri yerler, işlerine gidip geldikleri yol, alışveriş yaptıkları yerler hep aynıdır. Neredeyse oluşturdukları kalıbın tutsağı olduklarını, kendi kendilerine oluşturdukları bir hapishanede yaşadıklarını söyleyebiliriz. Korkularını hissetmeden yaşamanın yolu olarak buldukları çözüm onları her türlü yeniliğe ve deneyime kapalı insanlar haline getirmiştir. Yenilikten kaçınmak için her zaman bir bahaneleri vardır.
Bütün kişilik bu kısıtlamalara uygun bir biçimde örgütlendiyse, bu yapıdaki kişiler kendileri gibi olmayan insanları küçümserler. Böylece başkalarının yapabildiği ama kendi yapamadıkları şeyler yüzünden haset etmekten de kurtulmuş olurlar. Yeni bir adım atmaya mecbur kaldıklarında çok kararsız ve gergin hale gelirler. Her yeni adım, kalıpların dışına çıkma teşebbüsü kendilerini kötü hissetmelerine yol açtığı için, yani bir alt organizasyon düzeyine inmeye sebep olduğu için, kararsızlık ve kaçınma refleksleri oluşturur. Bu insanların anne babaları çoğunlukla kendileri gibidir ve baştan itibaren böyle yetiştirilmişlerdir.
Korku karşısında harekete geçen bir başka savunma, çocuksu omnipotansın canlanmasıdır. Bu, her şeyi denetim altında tutma arzusu biçiminde yaşama aktarılır. Bir yaş çocuğunun “her istediğini yapabileceği ve her istediğinin olacağı” fantezisi bu insanlarda, iyi düşünülürse, iyi planlanır ve iyi çalışılırsa “her istediklerinin olacağı” şekline dönüşmüştür. Öyle ki, hayatları bu çabadan ibaret hale gelir. Tabii ki hiçbir şeyi istedikleri ve öngördükleri gibi götüremedikleri için gergin ve öfkelidirler.
Bu insanlar kendileri ve yakın çevreleri için kısıtlayıcıdır. İlişki kurma ve sürdürme biçimleri müdahalecidir. Ebeveyn olarak çocuklarının otonom olmasına izin vermezler ve çocuklarının yapısının da kendilerine benzemesine yol açarlar. Çocuksu omnipotanslarını gerçekleştiremediklerinde, her şey kontrol altına alınamadığında bir alt basamağa gerileyerek kendilerini kötü hissetmeye başlarlar ve öfkeli bir duruma geçerler. Ardından, yeniden denetim oluşturmak için teşebbüsler geliştirir ve kendilerini kötü hissetme durumundan çıkmaya çabalarlar. Bu tip insanların denetim kendilerinden çıktığında, örneğin trafik sıkıştığında, vapura ya da uçağa bindiklerinde zorlandıklarını görürüz. Hemen heyecan, sıkıntı ve gerginlik oluşur; kendilerini bir tehlike içindeymiş gibi algılarlar.