Çekingenlik

Çekingenlik, bir korku biçimidir. Çekingen insan tehlikelerden uzak durmaya çalışarak korunma yolunu seçmiştir. Kişi hayatın dışında kalacak kadar çekingense, bu, korkusunun sadece tehlikeler karşısında duyulan korkudan ibaret olmadığını, bir aksilik oluşma ihtimalini göze alamadığını gösterir. Bu durumda kişi aslında kendisini kötü hissetmeyi göze alamamaktadır; kişilik örgütlenmesi kendini kötü hissetmekten kaçınma düzeyindedir. Bu ölçüdeki çekingenlik, “tek ve biricik olmak”, “yenilmez olmak” gibi fantezilerin sarsılmasından duyulan korku sonucu oluşur.
Ağır çekingenlik dış dünyaya hiç katılamamak, hiç arkadaşı olmamak, çalışamamak gibi sonuçlar doğurur. Böyle bir çekingenlik kişiliğin “kendini kötü hissetmekten kaçınma” olarak örgütlendiği insanlarda gözlenir ve nedeni hasedin çok fazla olmasıdır. Deneyim ve yakınlık karşılaştırmalara neden olacak, bu da kişinin hasedinin artmasıyla sonuçlanacaktır. Hasedin fazlalığı kişiyi diğer insanlarla yakınlık oluşturamayacak, onlarla işbirliği yapamayacak hale getirir. Bu durum dışarıdan çekingenlik gibi görülür.
Hayatta kalma dürtüsünün hâkim olduğu kişilik örgütlenme düzeyinde çekingenliğe yol açan korkularsa reddedilme, beğenilmeme, küçük düşme gibi narsisistik içeriklerden veya tehlikeler karşısında yetersiz kalmak, kaçınamamak gibi gerçek nedenlerden dolayı oluşur. Ergenlik çağındaki karşı cinse yönelik çekingenlik çoğu zaman reddedilme korkusundan kaynaklanır. Mücadeleci özellikleri olmayan, gücüne güvenemeyen insanlar ise tehlikeler karşısındaki yetersizlikleri yüzünden çekingen kalırlar. Genel olarak, narsisistik kırılganlığı yüksek olan insanların daha çekingen olduğunu söyleyebiliriz. Korku aşırı olduğunda, kişinin hayatın dışında kalmasına ve hayatı dışarıdan seyretmesine yol açar. Hayatın dışında kalmaksa insana kendisini çok kötü hissettiren, acı verici bir duyguya yol açar.
İnsanın, gelişimini sürdürebilmek için ilişki içinde olmaya ihtiyacı vardır. Ruhsal canlılık ancak uygun bir uyarılma ortamında, ortamdan alınan olumlu ve olumsuz geri bildirimlerle sürdürülebilir. Bunun eksikliği, oluşturulmuş özelliklerin bile bozulmasına ve daha alt düzeye kaymaya yol açar. İnsanın kendisiyle ilgili tanımını, kendilik duygusunu sürdürebilmesi için dış dünyadan da tanımına uygun geri bildirimler alması gerekir. Aksi takdirde kendi gerçekliğini algılayışı bozulur. Uzun süre yalnız kalan insanlar kendi kendilerine konuşmaya başlayarak, gereksindikleri uyaranı kendileri oluşturmaya çabalarlar. Uzamış yalnızlık, çoğu insanda ruhen hastalanmaya yol açar. “Tecrit” uygulaması da, tam bir tecrit şeklinde uygulanıyorsa hastalanmaya yol açar. İnsanoğlunun tam bir tecride dayanıklılığının bir sınırı vardır. Bu süre aşıldığında, kendilikte parçalanmaya ve kendiliğin kaybına neden olur.
Korkunun hayata katılımı engellediği durumlarda, hayatın dışında kalan insan giderek başkalarını gözünde büyütme, kendisini olduğundan daha da yetersiz olarak tanımlama eğilimi gösterir. Bu sebeplerle hayatın dışında kalmak, bir seyirci olmak giderek kendini kötü hissetmeye yol açar. Bu durumdaki insanlar hallerinden çok şikâyetçi olmalarına rağmen hayata katılmaktan korkarlar. Çekingenliklerinden kurtulmaları, kendilerini zorlayarak da olsa hayat deneyiminin içine girmeleri ve yeterliliklerini artırmalarıyla mümkün olacaktır. Bu, onlar için gerçekten zor bir süreçtir. Hayatın içine eksik donanımla girildiğinde, -ki böyle olmak zorundadır, yeterlilik evde oturarak, dışarısını seyrederek kazanılan bir özellik değildir- insanların son derece düşüncesiz, cesaret kırıcı, acımasız davranışlarına maruz kalırlar ve bunlar, kişide zaten var olan küçük düşme korkularını haklı çıkaran ve artıran unsurlardır. Ne yazık ki birçok insan kendi narsisistik sistemlerini başkalarını yöneterek, kendilerine muhtaç kılmaya çalışarak, kandırarak, hırpalayarak, onları yenerek ayakta tutma eğilimi gösterir. Adeta bir vampir gibi başkalarının zayıflıklarından, güçsüzlüklerinden beslenirler.
Daha hafif durumlarda çekingenlik belli alanlarla sınırlıdır. Örneğin kendi cinsinden ve yaşıtı olan arkadaşlarıyla rahat olabilen pek çok insan karşı cins ilişkisinde çekingenlik gösterir. Belli alanlarda çekingenlik gösteren insanların gerçekten de bu alanlarda bocalamaya müsait oldukları gözlenir.
Temel sorununu karşı cinse yönelememek olarak tanımlayan 30’lu yaşlarının ortalarındaki bir erkek hasta, görücü usulüyle evlendikten sonra eşiyle ilişkisinde giderek çocuklaşmış, onu memnun edebilmek ve kendisini ona sevdirebilmek için her yolu denemeye başlamıştı. Yeterli annelik almadan erişkin hayatı sürdürmeye çalışan erkeklerde, evlendikten sonra eşlerini anne yerine koyma ve onunla ilişkide giderek çocuklaşma eğilimi görülür. Bu hasta böyle yaptıkça, kendisinden kocalık bekleyen eşinin daha fazla öfkesine maruz kalıyordu çünkü eşi de karşısında saygı duyabileceği, gücüne güvendiği bir erkek görmek istiyordu. Kısa süre sonra eşi onunla bir cinsel hayat yaşamayı reddetmeye başladı ve bir süre sonra da anne babasının yanına dönerek boşandı.
Hasta karşı cinse yönelmekte çekingenlik gösterirken aslında donanımına güvenmiyordu. Pek çok çekingenliğin altında böyle bir sebep yatar. Ancak çekingenlik problemli alandan uzak durmaya hizmet ederken, gerçek sorunun ortaya çıkmasına da engel olur. İnsan problemiyle yüzleşmeden o problemi çözme şansı bulamaz. İnsanın bütün karakteri yetersiz olduğu alanlardan uzak durmak üzerine yapılandığında, deneyimlerden uzak kalmak, hayatı belli bir kalıp içinde yaşamak zorunda kalmak kaçınılmazdır. Bu insanların deneme, keşfetme eğilimleri yoktur. Bildikleri kalıbın içinde kalmayı tercih ederler. Bunun sonucunda da keyif alma kapasiteleri (enjoying) düşük kalır çünkü hayatları monotondur, heyecan eksiktir. Bu insanlar kendilerine düzenlilik, okumaya düşkünlük gibi özellikler katarak yaşamaya çalışırlar. Hep aynı kalıbın içinde kalmak ruhsal gelişme ve güçlenmenin çok yavaş ilerlemesine yol açar. Hayatta kalma dürtüsünün yönettiği bu insanlarda tehlikeler karşısında duyulan korku fazla olduğu için, ruhsal sistem yeterliliğini artırmak yerine korunmak ve zarar görmemek önceliğiyle idare edilir.