Bu kişilik organizasyonu kapsamında “iyi örgütlenmiş” ifadesini kullandığım insanlar, çeşitli problemlerine rağmen normal bir hayat sürerler ve “kendi ihtiyaçlarına uygun olmak” gibi bir özellik gösterirler; gerçeklikle belli bir bağları oluşmuştur. Bunun yanında, kişinin çeşitli tutumları birbiriyle bağlantılıdır ve bir amacı gerçekleştirmek için tutarlı bir bütünlük sağlayabilmiştir. Ayrıca kişide, aldığıyla verdiğini dengede tutma ihtiyacının, bir çeşit içsel matematiğin oluştuğu gözlenir. Sözgelimi herkesten yumuşaklık ve anlayış bekleyen bir insan, başkalarına karşı bu yönde davranır. Aksi takdirde ya suçluluk ya da pişmanlık duyar ve hatasını düzeltmeye çalışır.
Bu özelliklerdeki kişilerde suçluluk duygusu, kişilik yapısının tutarlılığının ayakta tutulmasına yöneliktir. Aslında gerçek suçluluk duygusu sevgi nesnelerine zarar vermekten veya onlarla ilişkide sevginin gereklerini yerine getirememekten kaynaklanır. Ancak kendini kötü hissetmekten kaçınma hâkim duygusu ile yönetilen insanlar dünyalarını oluşturan, ruhsal olarak yatırımlandırılmış nesnelerine sevgiden çok ihtiyaç bağıyla bağlıdırlar. Bu yapıdaki kişilerin sevme kapasiteleri sınırlı olduğu için, dünyalarını oluşturan insanlara zarar vermekten çok onları kaybetmekten korkarlar. Bu yüzden, buradaki suçluluk gerçek suçluluk duygusundan farklıdır. Bu yapıdaki kişiler, karşılarındaki insanı kendilerinden ayrı ve farklı bir insan olarak algılayamazlar; özdeşleşerek ilişki kurarlar. Özdeşleşmede, kişi karşısındaki insanı kendisi haline getirir; aslında kendisiyle ilişkisini bir dış nesne üzerinden tekrarlamaktadır. Böyle olunca, insan kendisine yapılmasını isteyeceği bir şeyi başkasına yapmazsa, ortaya suçluluk gibi görünen bir duygu çıkar.
İyi örgütlenmiş bir kişilik yapısına sahip kişiler eşlerini ve arkadaşlarını da kendilerine uygun olacak şekilde seçebilme kabiliyetindedirler. Bütün ilgi alanları ve seçimler, kişilik yapısını ayakta tutacak seçenekler üzerine oturur ve kişi neden bu tür seçimler yaptığının farkında değildir. Örneğin, etrafındaki insanları memnun etmeye çalışarak dış dünyaya uyum sağlamaya çalışan bir insan, yaptıklarını iyilik olarak yorumlayan bir eş bulacaktır. Arkadaşlarını ve eşini sevdiğini zannederken kişi aslında kendisini onaylayan, bulduğu yolları destekleyen insanlardan oluşan bir dünya kurmaya çalışmaktadır.
Kişilik yapılanmasının oluşturduğu sistemin rasyonalitesi, kişinin zihinsel alanında değer sisteminden çok daha etkindir. İyi örgütlenmiş kişilik yapılanması, aslında başarılı bir korunma sistemi oluşturur. Ancak bütün korunma amaçlı sistemlerde olduğu gibi, kişi sadece kendi dünyasını, kendisine benzeyenleri, kendisini destekleyenleri sevebilir. Kendisine benzemeyen, farklı ilgi alanları olan ve kendilerini o alanlarda geliştirmeye çalışan insanları küçümseyecektir. Böyle bir sistemi olan bir insan, doğaldır ki, başka insanların seçimlerine ve deneyimlerine saygılı olamaz.
Kişilik yapılanmasının taşınması ağır duygulardan korunmak üzere örgütlenmesi o kadar önceliklidir ki, kişi göstermemeye, belli etmemeye çalışsa da çoğu zaman gerekeni yapamayacaktır. Bu durumlarda, “gemisini yürüten kaptan”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “kendimi düşünmek zorundayım” gibi gerekçelere sığınılır.
Ruhsal dengenin, daha çok narsisistik içerikli fantezilerin ayakta tutulmasıyla ancak sürdürülebildiği “kendini kötü hissetmekten kaçınma” üzerine örgütlenmiş kişilik yapılarında fantezilerin ağırlığı fazladır. Genellikle kişi, çok önemli olduğuna inanma ihtiyacındadır. Fakat fantezilere inanmak gerçekliği işine geldiği gibi algılamaya yol açacağı için, bedeli, kişinin gerçeklikle ilişkisinin bozulması şeklinde olacaktır. Elbette bu kişilik yapılanmasındaki insanlar henüz “gerçeklik sevgisi” oluşturamazlar. İnandıkları şeylere “gerçek” etiketi koymak zorunda oldukları için, ancak gerçeği sevdikleri iddiasında bulunabilirler. Yapıları gereği, kendileriyle veya dış dünyayla ilgili olarak kurdukları fanteziler bozulunca büyük bir öfke duyarlar. Çoğu zaman duruma uygun yeni fanteziler oluşturarak dengelerini tekrar kurmaya ve öfkeden kurtulmaya çalışırlar. Kişilik yapılanması iyi örgütlenebilmişse, kişi zarar göreceği durumlardan kaçınabilir veya zararını azaltabilir. Böyle bir durumda fantezilerde küçülme olur ve kişi biraz daha gerçekçi olmayı becerir. Yaşanan acılı ve sarsıcı deneyim, ruhsal büyümeye ve gelişmeye yol açmış olur.
Görüldüğü gibi, kişinin fantezilerine inanmayı ısrarla sürdürmesi öfkesinin ortaya dökülmesini engelleyici bir durumdur, fakat bunun bedeli ruhsal gelişmenin durmasıdır. Kişi olduğu gibi kaldığında, fantezilerin yıkılması geleceğe ertelenmiş olmaktadır. Anlaşılacağı üzere, bir insanın veya çocuğun fantezilerine inanmasını sağlamaya çalışmak aslında onu kandırmak, oyalamaktır çünkü ruhsal büyüme durdurulmuş olur. Bazı anne babalar çocukları üzülmesin diye onlarla oynarken mahsus yenilirler. Bu tutum çocuğun anne babaya bağlılığını azaltır, narsisistik sistemini ve fantezi dünyasını şişirir. Çocukların da yenilmeye katlanmayı öğrenmeleri gerekir; en az acıtıcı yenilginin ebeveynler karşısında olması gerekir. Ebeveynine yenilmeye katlanamayan çocuk hayata hazırlanmamış demektir. Öte yandan, bir insanın bütün fantezi dünyasını hoyratça yıkmaya, ona haddini bildirmeye çalışmak da tam bir felakete neden olur. Kişi bu tutumdan gördüğü zarar nispetinde kin ve düşmanlık hisseder.
“İyi örgütlenmiş” kişilik yapısına sahip kişilerin, ne kadar zorlanırlarsa zorlansınlar, gerçekle ilgili algılarının tamamen bozulmasını engelleyen bir üçüncü gözleri, başka bir ifadeyle, gerçeğin fotoğrafını çeken bir gözleri vardır. Bu nitelik kişinin hastalanmasına izin vermez. Fantezileri ne olursa olsun kendilerine güvensizdirler; aslında bir yandan da çok güçlü ve yeterli olmadıklarını algılamaktadırlar. Daha çekingen davranarak kendilerini altından kalkamayacakları durumlara düşürmemeyi becerirler. Kendine güvensizlik, çekingenlik, korku, yetersizlik gibi duygular aslında birçok durumda kişinin kendisiyle ilgili gerçekçi bir algısı olduğunu gösterir. “Aslansın, sen yaparsın, korkma, ne var korkacak” gibi yaklaşımlar bu insanlara zarar verir; sahip oldukları sağduyuyu kaybetmelerine neden olabilir.
Bir insanın kendisini gücüne, yeterliliklerine uygun davranarak doğru idare etmesi son derece önemli bir yetenektir. Üçüncü göz dediğim özellik kişiyi çok sert yüzleşmelerden ve içinden çıkılmaz durumlara düşmekten korur, böylece kişilik sisteminin hastalanmadan ve yok edici öfkeyi de azaltacak biçimde kendisini sürdürebilmesini sağlar. Bu yolla kişilik yapılanması kendini hastalıktan veya hayatın gerçek tehlikelerinden koruyabilir. Öyle ki, sistem bir yandan kendisini sürdürebilirken bir yandan da değişen durumlarda kendisini yenileyerek ve geliştirerek tepki veriyorsa, gelişme ve problemlerini azaltma imkânı var demektir. Bu hiç de kolay değildir; gelişme, çoğu zaman çok zorlanarak ve acı çekerek sağlanır. Ancak kişi bütün bu çabalarıyla hayatın içinde kalmayı ve kalıcı bir işlevsellik oluşturmayı başarabilir. Bütün bu olumlu olasılıklar ancak iyi örgütlenmiş kişilik yapılarında görülür. Diğerleri, kendilerini iyi idare ederek ancak hastalıktan korunmayı, klinik bir durum oluşturmadan yaşamayı becerebilirler.
“İyi örgütlenmiş” kişilik yapılanmalarında, problemli de olsa kalıcı bir ilişki sürdürebilme yeterliliği vardır. Birinci bölümdeki Vaka 1’de ele alınan G. isimli hasta bu duruma iyi bir örnektir. Bu kişiler, tıpkı G.’de olduğu gibi, başkalarından beklediklerini karşılarındaki insanlara verebilirler. Haklı olmaya ihtiyaçları vardır, dolayısıyla sorumluluk üstlenirler ve doğru olanı, yapmaları gerekeni yapmaya çalışırlar. Ancak bunun karşılığında mutlaka takdir edilmeye ve onaylanmaya ihtiyaç duyarlar. Bu takdiri alamıyorlarsa bütün motivasyonları ortadan kalkabilir. Bu örgütlenme düzeyinde, zaten herkes ve her kişilik örgütlenme düzeyi için en zor ilişki olan karıkoca ilişkisini götürmek son derece zorlayıcıdır. Aynı şekilde, annelik ve babalıkta da ciddi aksamalar gösterirler. Fakat arkadaşlık gibi, ortaklık gibi dayanışma ilişkilerini rahatlıkla kotarabilmektedirler.
En bebeksi durumlarda, hatta otizmde bile bir kişilik örgütlenmesi vardır. Hiçbir örgütlenmenin oluşmaması halinde, büyük olasılıkla, bebeğin hayatta kalması mümkün olmaz. Ancak kişilik örgütlenmesinin düzeyi yükseldikçe, örneğin iyi örgütlenmiş kişilik yapısında olduğu gibi, kişinin oluşturabildikleri ve sağlamlığı artar; hastalanma riski giderek azalır. Daha üst düzey kişilik örgütlenmelerinde ise önemli ölçüde ortadan kalkar. Kişilik örgütlenmesinin düzeyi yükseldikçe kişinin sevme ve çalışma kapasitesi, yeterliliği, başına gelen olaylara dayanıklılığı artar. Gerçeklikle ilişki güçlenir, fantezi dünyası küçülür. Bütün bunlar, yok edici öfkenin miktarının azalmasıyla beraber gerçekleşir. Birbirinin içine geçmiş bir etkileşim yumağı oluşur. Aralarında neyin sebep, neyin sonuç olduğunun tam anlaşılamayacağı dinamik bir ilişki vardır. Bazen bir gelişme ötekini tetikler, bazen diğeri ötekini. Bütün örgütlenmiş sistemlerde olduğu gibi, hem yumurta tavuktan çıkar hem de tavuk yumurtadan. Bunlar birbirini besler, ayakta tutar.