Eşcinsellik

Eşcinselliğin biseksüellikten ayrılması gerekir. Eşcinsellik bir kimliktir; kişinin ödipal dönemde yaptığı kendisiyle ilgili bir tanımdır. Bu tanıma göre, çocuk gelecekte dürtülerini kendi cinsiyle yaşamaya karar vermiştir. Yetişkinlikte ise dürtüleri kendi cinsine yöneldiği için onlara âşık olmakta ve cinsel sevgiyi kendi cinsiyetinden olan kişilerle yaşamaktadır. Biseksüellik ise, zevk alınabiliyorsa, cinsiyet ayırmadan cinsellik yaşamaya çalışan bir tutumdur. Karakterin daha bebeksi oluştuğunu, kişinin cinsel nesneleri meme gibi bir haz nesnesi olarak algıladığını, kimliğin gevşek bir biçimde oluştuğunu ve dürtüsel gelişmenin tam olmadığını, en azından anal bölgede yoğun olarak kaldığını gösterir.
Erkek eşcinselliği ödipal çatışmanın çözüm yollarından biridir. Erkek çocuk, annesinin oluşturduğu çekimden kendi cinsine yönelerek kurtulmaya çalışır; birçok durumda da sapkın olmamak için eşcinsel olmaya yönelir. Annenin oluşturduğu çekimin çocukta çok büyük bir korku oluşturmuş olması gerekir ki erkek çocuk bu çekimden kurtulabilmek için kendi cinsini sevmeyi seçsin. Bu korku aslında büyük bir anksiyete yaratan yok olma korkusudur. Çocuğun bu dönemde dürtüleri pipisine ulaşmıştır ve “yok olma” korkusunu oluşturan, annesine yönelen dürtünün cinsel organının koparılmasına yol açacağı endişesidir. Ödipal ortamda erkek çocuk için annenin yarattığı çekimi baş edilemez hale getiren sebepleri ve sonuçlarını ele almaya çalışalım.
Annenin çocuğa fazla düşkün olduğu durumlarda çocuğun dış dünyaya yönelimini engelleme eğilimi yüksektir. Çocuğun ise, dürtülerini anneden çekemeyeceğini hissettikçe babası karşısındaki korkusu artar. Bu durumda son çare olarak dürtülerini erkeklere yönlendirir; dürtüsel sevgi nesnesi olarak kendi cinsini seçmeye karar verir. Böylece dürtülerini annesinden, babasına kaydırarak çekebilmiş olur.
Annenin çok güçlü olduğu durumlarda aile sistemini anne yönetmekte, dolayısıyla çocuk omnipotansını anneden çekip babaya aktaramamaktadır. Bu durumda çocuğun babaya yönelik şefkat duyguları fazladır; dürtü bütünleşmeye ve yakın olmaya yol açtığı için, babayla arzulanan yakınlık ancak dürtüsel yatırımla mümkün olmaktadır. Annenin çocuğun gözünde omnipotan bir varlık olması, çocuğun onu ilahlaştırmasına, dolayısıyla aralarında kategorik bir fark oluşturmasına yol açmaktadır.
Bu durumda çocuğun önünde iki çözüm ihtimali vardır. Birincisinde, çocuğun dürtülerini annesinde tutması onun kendisine tahakküm etmesini kabullenmesine yol açacak, bu durumda çocuk “mazoşist” bir çözüme yönelmek zorunda kalacak, sapkın bir yapı geliştirecektir. Diğer çözüm ise eşcinsel bir seçim yapmak ve şefkatle sevilen babayı dürtü nesnesi haline getirmektir. Böylece çocuk sapkın olmaktansa eşcinsel ve sevebilen bir varlık olmayı becermiş olur. Eşcinsellik, kişilik yapılanması itibariyle bir sevgi ilişkisini ifade eder, halbuki mazoşizm tahakküm ilişkisini işaret eder. Bu anlamda, eşcinsellik daha gelişkin bir kişilik örgütlenmesidir.
Bir diğer durumda ise ortamda baba yoktur. Babanın fizik olarak yokluğu çocuğun annesini ve kendisini tanımlamasını zorlaştırır. Anne baba ayrılmış ve çocuk babayı görmüyor olabilir ya da baba sürekli seyahate gitmek zorunda kalan birisidir veya ortamda ruhen yoktur. Bu durumlarda çocuk, annesini nereye oturtacağını bilemez. Annesinin “en yakını mıdır (eşi midir), çocuğu mudur” bu sorulara bir türlü cevap bulamaz. Annesiyle ilişkisinin nitelikleri onun çocuğu olduğu tanımını net olarak ortaya koyamıyorsa, bu tanımı doğru yapabilmek için çocuğun babaya ihtiyacı fazla olur. Babaya duyulan bu büyük ihtiyaç ve bu ihtiyacın karşılanmaması, çocuğu baba üzerinden kendi cinsine karşı çok ihtiyaçlı hale getirir. Çocuğun aklı önce babasında, sonra kendi cinsinde olur. Bu durumda çocuğun eşcinsel olmasına yol açan şey, annenin çekiminden kurtulma ihtiyacıdır.
Bir başka durumda da baba çok korkulan bir imgedir. Çocuğun babanın öfkesi karşısında duyduğu korku, normal koşullarda annesine yönelebilecek olan dürtülerini bir an önce babasına yönlendirerek tehlikeden kurtulmaya çalışmasına neden olur. Bu durumda dürtülerin babaya kaymış olması garantili bir çözümdür. Böylece çocuk babasıyla rakip olacağına ona sevgili olmaya karar vermiş ve onun dürtüsel sevgi nesnesi olarak gücünden de yararlanmış olur. Ayrıca, çoğu zaman babanın büyük korku yarattığı bir ortamda anne çok ezilmiş, yenilmiş ve arka plana çekilmiş olabilir. Annenin yaşadığı ortamda çok değersizleştirilmiş olması çocuk için annenin çekiciliğinin azalmasına yol açabilir.
Bu anlattığım durumlardan biri veya birkaçı bir arada bulunduğunda, erkek çocuk pipisinin kesilmesinden veya aile dışına atılmaktan veya sapkınlıktan kurtulmanın yolunu sevgi nesnesini değiştirmekte bulmuş olur. Bu çözüm, karşı cins yerine kendi cinsini cinsel sevgi nesnesi yapmak anlamına gelir. Elbette 3-5 yaş arası bir çocuk eşcinsel olmanın gelecekte hayatını nasıl etkileyeceğini bilemez ya da anne babasının buna nasıl bir tepki vereceğini düşünemez. Onun açısından bakıldığında, dürtülerini annesi yerine babasına kaydırmaktadır; babası da sevilmeyecek birisi değildir. Annenin sevilecek memeleri varsa, babanın da meme yerine geçecek pipisi vardır. Gerçekten de, eşcinsel erkeklerde penise duyulan büyük ilgi dikkat çekicidir. Adeta “annenin memesi” ile “babanın penisi” arasında bir seçim yapılmış ve erkek çocuk “babanın penisi”ni tercih etmiştir.
Kız çocukların eşcinsel seçimi erkeklerinki kadar yaygın değildir. Kadın eşcinselliğine daha seyrek rastlanır. Kadın eşcinselliğinde, babanın kız çocuk için yeterince çekim oluşturamadığını ve kız çocuğun dürtülerinin babaya yönelemediğini, annede kaldığını görürüz. Aslında çocuk, annenin sisteminde kalmıştır. Bunun sebebi babanın fiziksel veya psikolojik yokluğu olabileceği gibi, annenin çocukla fazla bütünleşmesi de olabilir. Kız çocuğunun pipisiz olduğunu keşfettiğinde babasıyla veya pipisi olanlarla tamamlanma ihtiyacı duyduğunu, genellikle erkekleri yücelten, kendi cinsini ve kendini beğenmeyen, eksik bulan bir eğilimi olduğunu belirtmiştim. Kadın eşcinselliği, annenin aile ortamının merkez kişisi olması ve bu sebeple çocuğun gözünde yüceldiği, çoğu zaman babanın da tam tersine silik veya aşırı çocuksu ve bencil olduğu bir zeminde gerçekleşir.
Kız çocuğun annesini ilk 9 ay içerisinde bütünleşme dönemi bitmeden veya omnipotansını aktardığı sırada kaybetmesi de gelecekte kadınları sevgi ve dürtü nesnesi yapma arzusu oluşturabilir. Bu durumda, deneyimlenmiş ve öğrenilmiş tek ilişki, bütünleşme ilişkisidir ve çocuk o ilişkiyi de kendi cinsiyle yaşamıştır. Birbirine benzemek bütünleşmeyi kolaylaştırır.
Eşcinsellik kalıcı bir sevgi ilişkisi içinde yaşandığında karakter sorunu oluşturmaz, ancak kişi kendine benzemeyenle, farklı olanla yaşayacağı bir sevgi ilişkisi deneyiminden mahrum kalmış olur.