Bebeğin kişilik organizasyonu, başlangıçtan itibaren yok edici öfkeden kaçınmak üzerine oluşur. Kişilik organizasyonunun bu doğrultuda başvurduğu en temel yol, bebeksi fantezi dünyasını bırakmamak olarak adlandırılabilecek olan, anne karnındaki algı biçimini elde tutmaya çalışmaktır. Bunun yanında uyku, fizyolojik olarak anne karnına dönüşü sağlayarak, öfke sonucu bozulan dengenin tekrar oluşturulması için çok kıymetli bir imkân yaratır. Yok edici öfkeden kaçınmak için bulunmuş olan bir diğer yol ise, gerginlik veren şeyi dışarı atmaktır. Genel olarak iyiyi içeri almak, kötüyü dışarı atmak gibi bir prensip, bir refleks gibi çalışır (introjeksiyon-projeksiyon sistemi).
Bebekliğin ilk aylarında öfke, bağırsaklar yoluyla dışarı atılmaya çalışılır. Bir süre sonra bebek, deneyimleri sonucu, meme emmenin kendisini rahatlattığını öğrenir. Böylece, “rahatlatıcı olanı içine almak-gerginlik vereni dışarı atmak” olarak tanımlanabilecek bir tutum geliştirir. Bu tutum, bebeğin ilk savunma mekanizmasını oluşturur. Bebek, memenin veya besinin iyi gelmesinin, bağırsaklardaki gerginlik veren gazın veya dışkının dışarı atılmasının rahatlatıcı etkisini içselleştirir ve iyiyi içeri alan, kötüyü dışarı atan bir “emme basma tulumba” gibi çalışır.
“Tulumba” savunmasını kullanırken bebek için içerisi ve dışarısı kavramlarının henüz oluşmadığını, sadece dışkı ve meme ile yaşadığı deneyimi tekrar üreterek rahatlamaya çalıştığını unutmamak gerekir. Bu tulumbayı iyi çalıştıramayan bebekler muhtemelen erişkin çağlarında ruhsal gerginliği kendilerinden uzaklaştıramayan, belki de bunun için örneğin alkole fazla başvuran veya mide ve bağırsaklarla ilgili psikosomatik rahatsızlıkları fazla olan insanlar olacaklardır. Orijinal ruhsal enerjinin ruhsal alana girdiği her durumda bunu sindirim kanalıyla dışarı atma eğilimi gösteren insanlarda bu çaba, kolik denen bağırsak sancılarına ve “hassas kolon-irritable kolon” sendromuna yol açar.
Kırklı yaşlarının ortalarındaki evli ve çocuksuz bir kadın hasta, bazen yaşadığı sıkıntı, korku ve gerginlik nöbetleri (panik atak-anksiyete) ile gelen bağırsaklarındaki ağrı yakınmalarıyla başvurmuştu. Yapılan tetkikler sonucunda, bağırsak ağrılarının irritable kolondan kaynaklandığına kanaat getirilmişti. Hastanın halinden canlı ve becerikli bir insan olduğu, anlattıklarından da kendisinden hayli memnun olduğu anlaşılıyordu. Hasta, anksiyete nöbetlerini ilk defa işinde başarılı olduğu ve iyi para kazandığı bir dönemde geçirmeye başlamış. Nöbetlerin, üzerindeki iş gerginliğinden kaynaklandığını düşünerek işini bırakmış ve yaşadığı şehrin dışında bahçeli bir ev yaptırarak oraya taşınmış.
Hasta, hayatında şikâyetçi olabileceği hiçbir sorunu olmadığını, kendisini son derece iyi idare ettiğini anlatıyordu. Giderek, haset edebileceği ve kıskanabileceği her şeye, “iyi ki çocuk yapmamışım, herkes çocuklarından çok çekiyor”, “iyi ki işimi bırakmışım, bu insanlarla iş yapılmaz”, “iyi ki burada oturuyorum, şehrin gürültüsü çekilmez”, “kocam iyi ki benim sözümden çıkmıyor, başka eşler birbirleriyle çok kavga ediyorlar,” biçiminde yaklaştığı anlaşıldı. Hasta, bulduğu akıl yürütme yollarıyla hayatından çok memnun olduğunu söyleye dursun, bebeksi tarafının uyanan haset enerjisi bir yandan kendini kötü hissettirici bir anksiyeteye, öte yandan da, bebeklerde görüldüğü gibi, rahatsız edici olanı bağırsak yoluyla boşaltmaya çalışmasına yol açıyordu.
İnsanın kendisine yönelmiş öfkesinin bir kısmının anksiyete olarak boşaltılması, diğer kısmının ise psikolojik sisteme dahil olmadan direkt organlar aracılığıyla boşaltılması -bu hastada kalın bağırsaklar-, psikosomatik özellikleri olan kişilerde tipiktir. Bu kişiler, genelde herhangi bir sorunları olmadığını söyleme eğilimindedir.
Ağır bebeksi öfkesi olan çoğu insanda, artan gerginliğin damar sisteminde kasılmaya ve sonra da fazla gevşemeye yol açtığını görürüz. Bebeksi öfkelerini uyandıran durumlarda bu insanların kan basınçları yükselir veya yorulan beyin damarlarının birden gevşemesiyle migren krizleri oluşur. Yüksek tansiyon genellikle, istediği bir şey olmadığında bebeksi öfkesi açığa çıkan insanlarda görülür.