BEBEĞİN İNSANLAŞMA SÜRECİ

Kendini kötü hissetmek olarak adlandırdığım ruhsal durumun oluşmasına yol açan duygu karışımının insanlık kültürü içinde tek bir tanımı yoktur. Belki de bu tanımsızlığın nedeni, bu duygunun taşınamaz nitelikte olmasıdır; bu yüzden travmatiktir ve insanlık kültürünün tam içinde değildir, kıyısındadır. Bebeklikteki ruhsal enerjinin niteliği bir kültür oluşturmaya yeterli olamayacak kadar öfke doludur ve yok edicilik gücü çok yüksektir. Bunun yanında, bebek her an yok olma korkusu içindedir ve ancak dış koşullar durumuna uygun hale getirilebildiğinde öfkesiz olabilir. Bebeğin öfkesinin içeriği yangın gibi, yiyip yutmak gibidir. Bebeğin bu yok edici öfkesi, insanın doğuştan bir kültür varlığı olmadığını, başlangıçta yok edici bir varlık olduğunu gösterir. İnsan yavrusu, çocukluğu boyunca önce annesi, sonra da babası tarafından, onlardan aldığı sevgiyle bir kültür varlığına dönüşecektir.
Kendini kötü hissetme halinin duygusal içeriğinin öfke, korku, gerginlik ve sıkıntı duygularının bir karışımı olduğunu anlatmıştım. Bu duygu karışımı ilkin ve en yoğun olarak doğum sırasında ortaya çıkar. Doğumla beraber insan yavrusu yok olmayı ve hiç olmayı, korku ve öfkeyle dolmayı deneyimler. Bu yaşantı muazzam bir altüst oluşa yol açar ve doğum, her insan için hayat boyunca yaşanabilecek en büyük travmayı oluşturur. Bebeklik boyunca bu duygunun doğuma oranla daha hafif şekilleri bebeğin ihtiyaçlarına duyarlılık gösterilmeyen veya onda gerginliğe yol açan her durumda ortaya çıkar. Doğumu sadece hatırlatacak şiddette ortaya çıkması bile bebekte travmatik bir etki oluşturur. Daha hafif durumlar bebeğin huzursuzlanmasına ve ağlamasına yol açar.
Bu duygu karışımında büyük ölçüde öfke olmasına rağmen, bu, günlük hayattan bildiğimiz, herhangi bir durum karşısında duyduğumuz öfkeden farklıdır. Ayrıca bu karışımda büyük miktarda korku da vardır ve doğumdakine benzeyen bir içerikte, yok olma korkusu şeklindedir. Bu korku da herhangi bir şeyden korkmaktan farklıdır. Burada sözünü ettiğim öfke ve korku taşınamayacak niteliktedir ve ortaya çıktığında travma oluşturan duygulardır. Yeni doğan bebekte çok yoğun olarak bulunan öfke ve korkunun somut bir nedeni veya hedefi yoktur. Zaten henüz zihin dediğimiz alanın oluşmadığı bebekte herhangi bir değerlendirmeye dayalı başka türlü bir korku ve öfke de beklenemez. Bu duygu karışımı, öfke ve korkunun oluşturduğu bir sıkıntı ve gerginlik de taşır.
Karışımın içeriği her zaman aynı değildir. Bebeğin susama, acıkma gibi biriken ihtiyaçlarının daha çok öfke yaratması, ani bir sesin, ortamda alışmadığı bir değişikliğin ise daha çok korku yaratması beklenir. Bu durumu çoğu zaman anne hisseder ve bebeği rahatlatacak bir yol bulur. Demek ki bu duygu karışımında bazen öfke daha belirgindir, bazen de korku ön plana çıkmaktadır. Bu duygular psikoz başlangıçlarında, yoğun anksiyetenin gözlendiği durumlarda ortaya çıkar.
Kendini kötü hissetme hali her insanın bebekliği boyunca yaşadığı bir deneyimdir ve hafiflemiş ve dönüşmüş biçimleriyle sonraki hayat dönemlerinde de sıklıkla ortaya çıkar. Fakat ruhsal enerji içeriğinde bebekliktekine benzer enerji miktarı fazla olan bazı insanlarda bu karışımın ortaya çıkma potansiyeli daha yüksektir. Açığa çıkan öfke, korku, gerginlik ve sıkıntı karışımı halindeki duygunun miktarıyla bağlantılı olarak, değişik derecelerde “kendini kötü hissetme” durumu oluşur. Bu karışım o kadar rahatsız edicidir ve ruhsal yapılanmanın öylesine tehlikeli olarak algıladığı bir duygudur ki, bütün kişilik yapılanması bundan kaçınmak üzere inşa edilir. Bu duygu karışımının kaynağını ve ortaya çıkış nedenlerini anlamadan insanı anlamanın mümkün olacağını sanmıyorum. Bu öfke, korku, gerginlik ve sıkıntıdan oluşan duygu karışımı, insanın orijinal ruhsal enerjisinin ruhsal alana çıktığı her durumda oluşur.