Anksiyete ve panik atak (nörotik anksiyete)

Anksiyete terimi ile anlatılan duygu durumu geniş bir duygu spektrumunu kapsar. Anksiyetenin en büyüğü, doğum travmasıdır; doğum travmasından daha hafif ve daha küçük bir hiçleşme deneyimi yaşatan ve kendilikte mutlaka bir parçalanma oluşturan biçimlerine ise psikotik anksiyete diyoruz. Psikotik anksiyete söz konusu olduğunda kişi yıllarca normal bir hayat yaşayamayacak kadar sarsılır, çoğu kişi de hiçbir zaman eski haline dönemez.
Anksiyete sırasında ortaya çıkan korkular, derinliği konusunda bilgi verir. Büyük anksiyetelerde yok olma, parçalanma, hiçleşme, çıldırma korkuları oluşurken, hafif anksiyetelerde kalp krizi, ölüm, hava yetmediği için boğulma gibi korkular oluşur. Ağır anksiyeteler kişide bir çeşit travma durumu oluştururken, hafif olanların tesiri daha kısa zamanda geçer. Ağır anksiyeteler, kişilik örgütlenmesi bebeksi olan insanlarda, hafif olanlar ise daha üst kişilik örgütlenme düzeylerinde görülür.
Bundan da anlaşılıyor ki, “kendini kötü hissetme” olarak ifade ettiğim ruhsal durum sadece bebeklerde veya kişilik örgütlenme düzeyi “kendini kötü hissetmekten kaçınma” üzerine oluşmuş kişilerde görülmez. Bu duyguyla daha üst örgütlenme düzeylerinde de sıklıkla karşılaşırız, ancak şu farkla ki, kişilik örgütlenme düzeyinin yükseldiği durumda öfke içeriği azalmıştır. Ayrıca, daha üst örgütlenme düzeylerinde bastırma savunma mekanizması kullanabildiği için, öfkenin bir kısmının bastırılması da söz konusudur. Bu durumda sıkıntı ve korku öne çıkar. Bu anlamdaki kendini kötü hissetme biçimine, “anksiyete nöbeti-panik atak” diyoruz. Çoğu zaman nedeni, kişilik yapılanmasının dengede tutulabilmesi için gereken önceliklerin kişinin içinde bulunduğu hayat koşulları içinde gerçekleştirilememesi ve öfke miktarının rahatsız edecek boyutlara gelmesidir. Buradaki öfke, daha alt kişilik örgütlenmesinde olduğu kadar yok edici değildir. Öfkenin artmaması veya denetim altında tutulabilmesi için çeşitli yollar bulunmuştur.
Yok edici öfkesi azalmış ve bir üst kişilik örgütlenmesine çıkabilmiş olanlar, yeterlilikleri arttıkça hayatın tehlikelerinin azaldığını fark ederler. Bu aşamada, her şeyi önceden düşünerek ve planlayarak denetim altında tutmanın mümkün olduğuna inanmaya yatkınlık vardır. Bu insanlar, yeterince bilgiliyseler ve iyi düşünürlerse her türlü aksiliği, kazayı ve hastalığı önleyebileceklerine, böylece hayatı daha az tehlikeli bir hale getirebileceklerine inanırlar. Bu inanış, hafiflemiş ve azalmış bir omnipotan (tümgüçlü-kadiri mutlak) fantezinin sürmesidir.
Onlara göre bir şeyler kötü gitmişse, bunda muhakkak birinin suçu vardır, daha mükemmel olunabilse aksilikler olmaz. “Mükemmel olabilirsen, tekrar omnipotan da olabilirsin,” diye formüle edilebilecek bu düşünce tarzıyla bu kişiler hayatın belirsiz, öngörülemez ve denetlenemez özellikte olmasını kabul etmez ve kendilerince kolaylaştırırlar. Her şeyi kontrol altında tutma gereksinimi olanların kendilerini daha omnipotan ve hayatı da daha kontrol edilebilir bir alan olarak tanımlayarak yapay bir rahatlık yarattıklarını söyleyebiliriz. Onları kendi kontrol yeteneklerinin sınırlılığıyla yüzleştiren veya hayatın birçok belirsizlik taşıdığını gösteren olaylar bu yapay kolaylaştırmayı bozar. Ortaya, kontrol edilmeye çalışılan bir korku ve öfke çıkar. Bu kişiler, “hayatta kalma dürtüsünün” hâkim olduğu kişilik örgütlenmesinin özelliklerini gösterirler.
Bu kişilik örgütlenme düzeyinde her şeyi kontrol altında tutma çabası tehlikelerden kaçınmaya, hem korkunun hem de korkunun öfkeye dönüşmesinin önlenmesine yarar. Her şeyi kontrol altında tutma ihtiyacının gerekleri yerine getirilemiyorsa, öfke ve korku karışımı bir duygu bütün ruhsal alanı işgal eder ve öfke ve korku arttığında, denetim ihtiyacı da belirginleşir. İç dünyalarında ciddi miktarda öfkeli enerji taşıyanlar, hayatı olduğundan daha tehlikeli bir alan olarak algılarlar. Bu kişilerin öfkeli ruhsal enerjileri akıllarına devamlı kötü olasılıkların gelmesine yol açar. Öfkeleri arttığında, daha önce yapabildikleri halde uçağa, gemiye, asansöre binememeye, trafik sıkıştığında gerginleşmeye başlarlar. Uçakta ve gemide veya sıkışık trafikte kontrolün kendilerinden çıkması, pilotta veya kaptanda olması, istediklerinde inemeyecek olmaları onlarda büyük bir korku ve sıkıntı duygusu uyandırır.