Hâkim duygusu hayatta kalma dürtüsü olan bu dönemin en önemli sorunu, omnipotansın anneye aktarılamamasıdır ve bu da çocuğun ruhsal gelişimini durdurmakta, “sınır vakalar” olarak adlandırılan karakter bozukluğuna yol açmaktadır. Sınır vakalar bir yandan omnipotan fantezilerin muhafaza edildiği, diğer yandan da omnipotansın aktarılabileceği, idealize edilebilecek bir sevgi nesnesi arayışının sürdüğü durumlardır. Sevgi nesnesi ihtiyacının çok canlı olduğu zamanlarda, sevgi nesnesi beklentilere uygun davranmadığında, aktarılmak istenen omnipotansın gereklerini yerine getiremediğinde büyük bir öfkeyle yok edilmeye çalışılır. Daha hafif durumlarda bir sevgi nesnesi arayışının çok canlı olduğu ve öfkeyle yok edilen sevgi nesnesinin, öfke geçtikten bir süre sonra tekrar canlandırıldığı görülür. Bundan da anlaşılacağı gibi, bir insanın “sınır vaka” denen kategoride kalmış olması, kişilik örgütlenmesinin “kendini kötü hissetmekten kaçınma” düzeyinde kaldığı anlamına gelir.
Ağır sınır vakalarda yok edici öfke son derece belirgindir. Diğer bir ifadeyle, sevgi nesnesi bir an “çok iyi” iken birden “çok kötü” yapılır. Sınır vaka özellikleri gösteren kişilerin çok belirgin olarak, bebeksi nitelikteki “bölünme savunma mekanizmasını” kullandıklarını görürüz. Herkes ya iyidir, ya da kötüdür, hatta yok edici öfkenin daha büyük olduğu ağır sınır vakalarda bazıları “çok iyi”dir, bazıları ise “çok kötü”dür. Sıklıkla da “çok iyi” olan birisi kolaylıkla “çok kötü”ye döner. Bu yapıdaki insanların ilişkileri, bu özelliklerinden dolayı devamlılık taşımaz.
Bu bebeksi örgütlenme düzeyinden de anlaşılacağı gibi, ağır sınır vakalar hasetlerini tam anlamıyla geride bırakamamışlardır. Bunun yanında, özdeşleşim kapasiteleri tam oluşmamıştır; kimlik karmaşasına yatkındırlar ve kendileri üzerinde kurdukları aşırı kontrol dönemleriyle denetimsizlik dönemleri birbiri ardına gelir. Hasedi fazla olan ağır vakalar kısa süreli psikotik durumlara girerler; çoğu zaman, eğer sorunlar 1,5-2 yaş dönemindeki takılmaya bağlıysa, bebeklik döneminde sorunlar yoksa, bir yıkım oluşmadan, çalışma kapasitelerini kaybetmeden normal durumlarına dönebilirler.
Ağır sınır vaka özelliği gösteren bir kişi çoğu zaman hayatın altından kalkabilecek, hayat gerçeğini sevebilecek bir hale gelemez. Hep çok kızdığı birileri, nefret ettiği düşmanlar ve bütün kötülüklerin sebebi olan ötekiler vardır. Bunlar bazen Yahudiler, bazen Kürtler, bazen Amerikalılar olur. Yok edici öfke bu düşmanlara bağlandığında kişi hayatındaki insanlarla daha sorunsuz bir hayat sürebilir ama bütün kötülükleri yok edecek omnipotan bir kurtarıcı beklenir. Sınır vakalar için, kullandıkları bölünme savunma mekanizmasının da bir gereği olarak hayatı sevmek, ancak iyi taraflarını sevmek, kötü taraflarından nefret etmek şeklinde mümkündür.
Görüldüğü gibi, sınır vakaların ağırlığını omnipotansın aktarılma derecesi belirler. Bunun yanında, ergenlik çağına gelmiş her çocuk sınır vaka olma durumundan geçer.
Toplumumuzda genel olarak öfkeli, bir nesneyi hızla iyiden kötüye çeviren, dünyayı iyi ve kötü diye ikiye bölerek algılayan insanlar yetiştirilir. Bu yapıdaki insanlar uzun süreli ilişkiler oluşturabilirler, belli bir sevme kapasiteleri ve yeterlilikleri vardır, işlevsellikleri yüksektir; öfke uyandıran ve kendilerini inciten durumların dışında kalmayı becerebilmeleri gerekir. Aksi takdirde bütün ruhsal sistem yok edici öfkenin etkisiyle allak bullak olacak, işlevsellik bozulacak, bir süreliliğine de olsa sevme kapasitesi düşecektir. O zaman da sınır vaka özellikleri ve savunmaları kullanılmaya başlanır. Bu yapıdaki insanlar omnipotanslarını annelerine tam olarak aktaramamışlardır. Bu yüzden bir kurtarıcı beklemeye müsaittirler ve desteğe olan ihtiyaçları yüksektir.