Kız çocuk, annesinin kendisini eksik doğurmuş olduğuna karar verdiğinde ona karşı öfkesi artmıştı ve kendisini eksik bulması onda narsisistik bir yaralanma oluşturuyordu. Kız çocuk bu durumu annesi tarafından pipi sahibi olmaya uygun ve layık bulunmamış, değer verilmemiş olmak şeklinde değerlendirir. Bu yeni durum kız çocuğunu daha öfkeli, daha hassas, daha kıskanç ve kırılgan yapar. Üstelik annesine duyduğu öfkeyi belli etmesi de çok tehlikelidir çünkü anne çocuğun gözünde çok güçlüdür, kadiri mutlak/omnipotandır ve çocuk ona muhtaç olduğunun farkındadır.
Kız çocuk, annesine karşı öfke ve kırgınlık içerisindeyken, aslında onun da pipisi olmadığını, pipisi olanın baba olduğunu değerlendirmeye başlar ve anne, giderek kız çocuğuna eksik ve yetersiz görünür. Bu durumda, çocuk zaten çekmeye başladığı omnipotansını annesinde tutamaz. Normal gelişen bir çocuk, bu dönemde etrafındaki diğer çocuklara ilgi duymaya da başlamıştır. Bir yandan dış dünyaya yönelmesi, diğer yandan annesinin de pipisinin olmadığını anlaması ve ona duyduğu öfke ile kız çocuk omnipotansını, bu koşullarda tam ve eksiksiz olarak algıladığı babasına aktarır.
Böylece kız çocuk babasına, bir yandan onunla tamamlanmak istediği için dürtüsel ilgisini kaydırmış, diğer yandan da korunma ihtiyacını yönlendirmiş olur. Bunun sonucunda, kız çocuğunda daha güçlü ve daha tam olanı sevmek gibi bir yapı oluşur. Babaya bu yönelim, o sırada dürtülerin cinsel bölgelerde yoğunlaşmış olmasına bağlı olarak dürtüsel bir aşkın ilk taslağı olacaktır. Böylece kız çocuk için dürtü nesnesi, aynı zamanda omnipotansını aktaracağı kişi de olmaktadır. Bu yüzden, kadınlar hayatlarındaki erkeğin güçsüz olduğunu anladıklarında dürtüleri onlardan çekilmeye başlar. Onları sevseler bile, bu dürtüsel bir sevgi olamaz. Nitekim kadınlar güçlü olana daha fazla ruhsal yatırım yaparlar çünkü güçlü bir erkeğe yapılan ruhsal yatırımın içinde dürtüsel bir yatırım da vardır.
Kız çocukların anneyle ilgili yaşadıkları hayal kırıklığı ve öfke, onların daha tam ve daha güçlü olanı daha çok sevmek gibi bir özellik oluşturmalarına sebep olmakla birlikte, çocuk günlük hayatında annesinin sevgisine ve bakımına ihtiyacı olduğunu da algılar. Dolayısıyla bir yandan öfke ve kırgınlık, bir yandan da duyduğu ihtiyaç çocuğu zorlar ve annesiyle ilişkisini çatışmalı bir hale sokar. Bu nedenle kadınların kendi cinsleriyle ilişkileri çatışmalıdır. Birbirlerine olan sevgileri ya bütünleşme ve birbirinin bir tanesi olma biçimindedir ya da rekabet ağır basar.
Kızlar arasındaki rekabet çoğu zaman birbirlerinin narsisistik sitemini desteklemeleri halinde engellenebilir. Tersi durumda aralarında örtülü bir savaş vardır. Bir yandan birbirlerini seviyormuş gibi yapar, öte yandan da kusur ararlar. Kız çocuklarının arka planda çalışan programları, “ben tam ve eksiksiz olanı severim, senin ise birçok kusurun var, eksik olduğunu biliyorum,” der gibidir. Bu anlamda, kadınlığın bir vasfı da “kusurları ve eksikleri görebilmek” şeklinde tanımlanmış olur. Aslında, “kadınların eksik olduğunu bilirim, onları değil, erkeklerin en güçlüsünü severim,” der gibidirler. Kız çocuğun penisinin olmadığını fark etmesinin sonucunda oluşan bu duygu dünyası çoğu zaman anneyle ilişkisine de yansır; anneyle kızı arasında adı konamayan bir gerginlik ve çatışma gözlenir.
3 yaşına doğru, çocukların henüz cinsiyet farklarını algılayamadıkları dönemde her iki cinsten çocuğun da annelerini bir insan olarak görmeye başladıklarını gözleriz. Çocuklar artık annelerinin ihtiyaçlarını fark etmekte, onun için üzülebilmektedir. Annelerini üzgün gördüklerinde teskin etmeye, rahatlatmaya, eğlendirmeye çalışırlar. Her iki cinsiyetten çocuğun gözünde de anne her istediğini yapabilen, her şey olabilen, yorulmayan, acı çekmeyen insanüstü bir varlık olmaktan çıkmıştır. Bu süreçte çocuk annesini ilahlaştırmaktan sevme aşamasına taşırken, cinsiyet farklılığını da algılamaya başlamış olur. Kız çocuğun annesine öfke duyması ve yatırımını babasına kaydırması, annesine olan ruhsal yatırımını sevgiye dönüştüremeden ondan uzaklaşmasına yol açar. Böyle olduğu için, anne kız ilişkisinin sorunlarının çözümü çoğunlukla ileriki yaşlara taşınır.
Erkek çocuk ise, normal bir gelişme içerisinde, dürtüleri annesine kaydığı için ona âşık olur. Dürtülerin anneye kayması ona olan bağlılığı artırmış ve onunla bütünleşme arzularını canlandırmıştır. Ancak annenin pipisi olmadığını fark etmek ve pipisinin kesildiğine inanmak, çocuğun omnipotansını annesinden çekmesine yol açar; anne kendi pipisini bile koruyamamıştır, güvenliği ondan beklemek yanlış olacaktır. Çocuk bir yandan da annesine acımaya başlar. Bu süreç, çocuğun annesini bir insan olarak algılamaya başlamasıyla zaten örtüştüğü için çok sarsıcı olmaz.
Ayrıca erkek çocuk bu yaşlarda çevresindeki çocuklara ilgi duymaya ve onlara, dış dünyaya yönelmeye başlamıştır. Dış dünyaya yönelim, o alanda daha güçlü olan babanın önemini artırır. Böylece erkek çocuk omnipotansını anneden çekip babaya aktarır. Bir yandan omnipotansın çekilmesi öte yandan da dürtülerin etkisiyle, erkek çocuk 3 yaş civarında, artık bir insan olarak algıladığı annesini başka bir biçimde sevmeye başlar. Bu sevgi, çocuğun annesini omnipotan hale getirerek sevmesinden farklı bir içerik taşır; anneye karşı duyulan şefkat, onu bir zorluktan kurtarma isteği bu sevginin yeni unsurlarıdır. 3 yaşındaki erkek çocuğun dünya gerçeğiyle ilgili algısı o kadar sınırlıdır ki, annenin pipisinin de babası tarafından kesildiğine inanır. Bu yüzden, anneyi koruma isteğinin altında aslında onu babadan kurtarmak yatar.
Bu süreçte erkek çocuğun korunma ihtiyacının karşılanmasını ve korkuları karşısında hissettiği çaresizliğin çözümünü babasından beklemeye başlaması babanın önemini artırır. Erkek çocuğun yeni omnipotan nesnesi, babasıdır. Ancak babaya yansıtılan omnipotans 1,5 yaş civarındaki kadar ilahlaştırıcı nitelikte değildir çünkü geçen bu bir buçuk yıl içerisinde çocuk önemli ölçüde gelişmiş, yok edici öfkenin yansıtılmasından kaynaklanan korkuları azalmıştır. Yeterliliği, fizik kanunlarına uygun davranabilecek hale gelmiştir; düşmekten, yanmaktan, bir yerini kesmekten kaçınabilmektedir. Günlük hayatında ve evde onu her an koruyacak ve gözetecek bir ebeveyne duyduğu ihtiyaç artık geride kalmıştır. Akşamdan akşama eve gelen ve evi dış tehlikelere karşı koruyabilen bir ebeveyn, omnipotansın aktarılabildiği bir nesne olabilir.
Çocuk üstünü kendi kendine giyebilmeyi, yemeğini yiyebilmeyi, tuvalete kendisi gidebilmeyi becerecek yeterlilik düzeyine geldiyse, annesine muhtaçlığı önemli ölçüde azalır. Baba artık şeftir, ustadır, babaların en kuvvetlisi, en yenilmezidir. Sözünün dinlenmesi, onun doğrularına uygun olunması gerekir, ondan korkulur ama bütün bunlara rağmen baba bir insandır. Çocuk için babanın otoritesine karşı çıkmak onun korumasından yararlanamamak ve cezalandırılmak anlamına geleceği için, böyle bir eğilim omnipotansın babaya aktarılamadığı anlamına gelir. Normal koşullarda babanın cezalandırıcı olarak algılanması, çocuğun bu dönemde anneye yönelmiş dürtülerinden kaynaklanır; anneye yönelmiş dürtü çocuğun kendisini suçlu hissetmesine ve ceza beklentisine yol açar. Bu yüzden, çocuğun babadan korkması için babanın sert bir insan olması gerekmez.
Kız çocuk cinsiyet farklılığını algıladığında, çoğunlukla dürtüleri daha tam ve eksiksiz olarak algıladığı babasına yönelir. Erkek çocukların da dürtülerinin babalarına kaydığı bir dönem vardır. Bu dönemde çocuk babasının cinsel organına ilgi duyar. Aslında bu ilgi daha çok babanın enerjisine ilgi duymak, onun enerjisini emmek, onun enerjisine sahip olmak gibi bir arzu içerir. Babanın pipisi, bir çeşit enerji memesi gibi algılanır. Eğer baba erkek çocukla bir ilişki içerisindeyse, çocuk babasının enerjisini ilişki sırasında ondan alır ve zamanla babasının cinsel organına duyduğu ilgi geride kalır. Eğer çocuğun babayla ilişkisi kopuksa, erkek cinsel organına duyduğu ilgi uzun bir zaman sürer ve arkadaşlarının cinsel organlarını görmeye, tutmaya heves gösterir. Bu ihtiyacın eşcinsel olmakla bir ilgisi yoktur ama çocuk kendisini ergenlik çağında eşcinsel sanabilir ve erkek cinsel organına duyduğu ilgi yüzünden eşcinsel deneyimler yaşayabilir. Bütün bunlar ergenlik çağının çok sıkıntılı ve bunalımlı geçmesine yol açar.
Bu dönemin kız ve erkek çocuklarının dış dünya algısı ve korkuları klan içerisinde yaşayan insanlarınki gibidir. 3 yaşındaki çocuklar için anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek ailede baba ilkçağların klan şefi pozisyonundadır. Dış dünya çocukların baş edemeyeceği güçlüklerle ve tehlikelerle doludur; çocukların aile dışında kendi başlarına var olabilmeleri, hayatta kalabilmeleri mümkün değildir. Yalnız kalmak, altından kalkılamayacak bir korku oluşturur. Çocuğun varlığını sürdürebilmesi, ancak aile içerisinde kalabilmesiyle mümkündür.
Baba bu sistemin reisidir, güç ve iktidar onun elindedir, kuralları ve yasakları o koyar. Kurallarına uyulmaması onun tarafından cezalandırılmaya ya da aile dışına atılmaya yol açacaktır. Erkek çocuk açısından babanın kadınına, yani anneye göz koymak, anneyle sevişme isteği klandan atılma veya cezalandırılma nedeni olacak bir yasaktır. Baba, çocuk için hem onun hayatta kalmasını sağlayan kişi, hem büyük bir tehdit unsuru, hem de çocuğun haset ettiği ve onun gibi olmak istediği kişidir. Ortamda erkek kardeşler olduğunda, kardeşler arasında bu ortak tehdide, babaya karşı bir dayanışma vardır. Bir yandan aralarında lider olmak, birbirlerini yenmek isterken, diğer yandan da dayanışma içindedirler, zor duruma düşen kardeşe yardımcı olmaya koşarlar. Bu ortam karakteristik olarak, rekabet halinde de olsalar erkeklerin kendi aralarındaki dayanışma ve dostluk duygusunun güçlü olmasına yol açar.
Kız çocuk ise güç ve iktidar sahibinin eşi olmanın güce ve iktidara ortak olmak anlamına geldiğini fark etmiştir; babasının eşi (sahibi) olmak istemektedir. Ancak bunu isterken, sistemdeki diğer kadınların düşmanlığını üzerine çekeceğini bilir. Bu yüzden, hem babayı kendisine ister hem de bunu belli etmemeye, diğer kızlarla iyi geçinmeye çalışır. Sistemde hali hazırda babanın eşi olan ve çocukları yönetme ve onlara bakma sorumluluğunu almış olan anne kız çocukta hem ihtiyaç, hem öfke, hem de korku oluşturmaktadır.
Annenin, çocuğun hayatında vazgeçilmez bir ağırlığı, işlevi olması ve çocuğu aralarındaki bütün gerginliğe rağmen sevebilmesi, kız çocuğun babanın kendi eşi olması isteğinden sadece anne adına feragat etmesini ve babasının sevgili kızı olmaya razı olmasını sağlar. Aile içerisinde abla olma statüsü yeterince çekicilik taşıyorsa, abla olan kız çocuk kardeşlerine annelik yapmaya, abla olmanın külfetini üstlenmeye istekli olur. Bir bakıma babasına, “annemin yapabildiklerini ben de yaparım,” mesajı vermek istemektedir. Bu ortam karakteristik olarak, kız çocukların aralarında belli etmemeye çalıştıkları büyük bir rekabet olmasına ve dostluklarının çok kolay bozulmasına yol açar.
3 yaş civarındaki çocuğun iç dünyasının nelerle meşgul olduğu ve dış dünya karşısındaki korkularının büyüklüğü anlaşıldığında, çocukluk yıllarının karakterin şekillenmesindeki muazzam rolü de anlaşılır hale gelir.
Erkek çocuğun babasıyla ilişkisi çatışmalıdır. Çocuk, korkularının baskısıyla babasına büyük bir ihtiyaç duymakta, onun şemsiyesinin altında olmak istemektedir. Diğer yandan da babası onun için çok büyük bir tehlikedir. Çocuk bu tehlikeden kaçınabilmek için annesini babasına bırakmak zorundadır. Baba çocuğu benimsemekte zorluk çeken bir insansa, bu çatışma çocuğun babasına boyun eğmesiyle ama onu hiçbir zaman sevememesiyle sonuçlanır. Bu durum erkek çocuğunun korkak kalmasına ve güçlü karşısında onu seviyormuş gibi yapıp, fırsat bulduğunda onun zayıflığından yararlanmak gibi bir karakter oluşturmasına yol açar. Bu durumda, bu dönemin sorunları -ödipal sorunlar- çözülememiş demektir.
Her iki cinsiyetten çocuk için de babanın omnipotansın aktarıldığı yeni nesne olması ve cinsiyet farklılığının hayatı yeniden tanımlamaya yol açması, yeni bir dönemi başlatır. Artık annenin yanı sıra baba da çocukların hayatına katılmış, anne-baba-çocuk üçgeni oluşmuştur. Bu süreçte çocuk kendisini ve kendisi dışındaki gerçekliği yeniden tanımlayacaktır.