Dolayısıyla mükemmeliyetçi bir annenin çocuğu bu duygu zemini üzerinde, sevilebilir olmak için sürekli mükemmel olmaya çalışır. Eğer anneyi dengeleyen, sevme kapasitesi daha yüksek olan bir babası yoksa, çocuk da mükemmeliyetçi olur. Genel olarak annenin mükemmeliyetçiliği çocuğun hayatını çok zorlaştırır. Onun kendisi olmasına, yaşını yaşamasına engel olan, devamlı başarı ve kusursuzluk talep eden bir tutum çocuğa büyük zarar verir. Ancak gerçek mükemmeliyetçilikle ergenlik çağındaki biricik olma ihtiyacının oluşturduğu mükemmel olma arzusunu da karıştırmamak gerekir. Bunun yanında, mükemmeliyetçi annelerin çocukları bazen annelerine tepki olarak fazlasıyla dağınık olabilir. Erişkinlikte de sürüyorsa, mükemmeliyetçilikten söz edebiliriz.
Annenin mükemmeliyetçiliği çocuğun değişik dönemlerinde farklı etkiler yaratır. Bebeklik döneminde eğer anne mükemmel olacağım diye bebeğin beslenmesini, kucak istemesini, uyku saatlerini kendi kafasındaki mükemmel plana göre yapmaya çalışırsa, bebek çok öfkeli bir insan olmaya adaydır. Bu durumda anne, bebeğiyle ilişki kurmayı, ona duyarlı olmayı reddetmiş, onu kafasındaki kalıba dökmeye başlamış demektir. Ancak bebeği bile bir kalıba sokmaya çalışan bir ilişki modeli çok ağır mükemmeliyetçilik durumlarında görülür. Bu durumda, “Ortada bir anne yok ama onun yerine bir mükemmellik abidesi var,” dense yeridir.
Çocuğun tuvalet terbiyesi ve hakikilik
Annelerin mükemmeliyetçiliğinin sorun oluşturduğu en bariz dönem, kaka terbiyesi dönemidir. Hemen bütün anneler, hazır olup olmadığına bakmadan çocuğa bir an önce tuvalet terbiyesi öğretmeye kalkarlar. Tuvalet terbiyesi dönemi çocuğun kişilik gelişmesinde önemlidir çünkü ondan ilk kez, içinden geleni bir tarafa bırakarak toplumsal kurallara uyması beklenmektedir. Bu dönem çocuğunun en büyük haz merkezi bağırsaklarıdır, bütün çocuklar bu evreden geçer. Çocuk kakasını bağırsaklarında tuttuğunda büyük bir zevk alır, bu yüzden tutma eğilimi gösterir; kakayı tutmak ve yapmak, çocuk için bir zevk alma yoludur. Bu yolun fazla benimsenmesi çocuğun bir süre sonra kakayı tutamaz hale gelerek altına kaçırmasıyla sonuçlanır.
Tuvalet terbiyesi sırasında anne çocuğa, “sevgimi istiyorsan, kakanı istediğin zaman ve istediğin biçimde yapmayı bırakmalısın, benim sana gösterdiğim yola göre davranmalısın,” demiş olur. Çocuğun gelişmişlik düzeyi annenin talebini öfke duymadan yerine getirmesine izin veriyorsa, hiçbir zarar görmeden ve anneyle büyük bir çatışmaya girmeden tuvalet terbiyesini edinir.
Tuvalet terbiyesinin erken yapılmaya çalışıldığı durumlarda çocuk kakasını bırakmaya hazır değildir. Anne cezalandırarak, korkutarak ya da çocuğu kakasından nefret ettirmeye, iğrendirmeye çalışarak terbiye etmeye kalkar. Halbuki çocuk bu dönemde, 1-2 yaş arasında, kakasını kendisine ait, üstelik haz veren ve değerli bir “ürün” olarak algılamaktadır. Çocuğu kakadan abartılı bir biçimde iğrendirmeye çalışmak onun kendisini sevememesine, kendisini pis olarak algılamasına yol açar. Çocuk bu sefer sevilebilmek için fazla temiz ve titiz olma ihtiyacı duyar, her şeyden kolay iğrenen, kendisini her an pislenmiş sanan birisi olur. Çocuğun kendisinden iğrendirilmesi onu kendisine karşı yabancılaştırır, hakikiliğini bozar. İğrenme duygusu, bizimle iğrendiğimiz şey arasına büyük bir mesafe girmesine, iğrendiğimiz şeyi sevemememize yol açar. Çocuğun benliği böyle bir tutumdan ciddi şekilde zarar görür, sevme kapasitesi düşer. Böyle annelerin çocukları takıntılı, kendine güvensiz, eğilimlerinden dolayı kendini sevemeyen insanlar olur.
İyi anne kalıbından da mükemmeliyetçilikten de söz ederken, aslında kişinin ya sosyal beklentilere ya da kendi fantazilerine uygun olmaya çalışmasından söz etmiş oluyoruz. Oysa temel hedefimiz hep gerçeği sevmek üzerineydi. Gerçekse, ister kendi gerçeğimiz olsun ister dış gerçeklik, sadece güzel ya da sadece kötü değil, pek çok şeyin bir arada olduğu rengârenk bir yapı gösterir. İyinin bedeli, bir bakıma kötü olarak görüleni tanımak, kabul etmektir. Mükemmeliyetçi bir anne kendisini ve etrafındaki dünyayı fantezilerini gerçekleştirmeye zorlarken, hem kendi hakikatinden hem de çocuğun hakikatinden vazgeçmiş demektir. Elbette bu tutum ikisine de zarar verecektir. Annenin mükemmeliyetçiliği aslında öfkeli bir enerjinin tezahürüdür ve bebeğin ve çocuğun bu öfkeden zarar görmemesi mümkün değildir. Sevgi eksikliğiyse çocukta değersizlik duygusu olarak görülecektir.