İnsanın kendi hakikatinden, öfkesinden, sevgisinden, ihtiyaçlarından kopuk olması, ağır bir ruhsal durumdur. Kendi hakikatiyle ilişkisi kesilmiş, mış gibi yapan insan dışarıdan sözgelimi çok neşeli, şakacı gibi görünebilir ama aslında çok yalnızdır, muhtemelen çok depresiftir ve bunun bile farkında değildir. Bu anlamda, aslında mış gibi yapmaktan kastedilen, seviyormuş gibi yapmaktır. Genel olarak bu insanlar sahte ve abartılıdır. Ağır narsisistik sorunları vardır. Dış dünyaya belli etmeseler de kendilerini boş ve sıkıcı olarak algılarlar. Sevme kapasiteleri yoktur; onlar da farkında olmadan, seviyormuş gibi yaparak yaşarlar.
Sahte benlik
Bu nitelikteki kadınların en önemli sorunları ilişki kuramamak ya da yüzeysel ilişki kurmaktır. Böyle bir kadının bebek anneliği çok yetersiz olacaktır çünkü bebeğin ihtiyaç duyduğu ruhsal ilişkiyi oluşturacak kapasitesi yoktur, bu da bebeğin benlik oluşumunu olumsuz etkiler. Bu durumda çocuk kendisini değersiz hissetmeye yatkın olacaktır. Başka bir ifadeyle, kendisini çok harika birisi olarak tanımlayacaktır; bunlar aynı sorunlu yapının iki farklı görünümüdür. Bazı önemli psikanalistlere göre bu annelerin çocuklarında “sahte benlik” denilen bir benlik hasarı oluşur. Bu kadınlar bilerek mış gibi yapmazlar, onlar da kendi annelerinden böyle görmüştür.
Anne, her gerçek insan gibi bazen yorgun, bazen öfkeli, sıkıntılı olabilir. Annenin her türlü ruh hali, olumlu ya da olumsuz, belli bir sevgi çerçevesinde ve dengede yaşandığı haliyle, bebek ve çocuk için de bir deneyim imkânı, büyüme zemini oluşturur. Bu nedenle, annenin hakikiliği bebek ve çocuk için hayati önemdedir. Bebekler ve çocuklar, özellikle ufak çocuklar, annelerinin ruh halini sanıldığından çok daha güçlü bir biçimde hisseder, annelerini anlarlar. Bunun gibi, anne baba arasındaki sevgiyi, gerginliği de hisseder ve anlarlar.
Sözgelimi bebeğin babaya ilgi duymasına yol açan şey, annenin babaya olan yönelimidir; bebek, annenin sevdiğini sever. Bebek, bütün duygu dünyasını, yapılanmasını, özellikle ilk birkaç yılda tamamen annesi üzerinden ve ona uygun olarak oluşturur. Bu nedenle, annenin duygu dünyası ve bu dünyanın zenginliği bebeğin duygusal kapasitesini oluşturan yegâne malzemedir. Bu anlamda, bebekler ve küçük çocuklar olan biteni o kadar iyi hissederler ki, mış gibi yapan bir annenin çocuğu, adeta çölde büyüyen bir bebek gibidir, fakat görüntüde her şey normaldir.
Çocukların iç dünyaları ve kişilikleri de kendilerine söylenenlere, verilen tavsiyelere, nasihatlere göre değil, anne babanın nasıl insanlar olduğuna, aralarında nasıl bir ilişki oluşturabildiklerine göre şekillenir. Üzülmesin diye mış gibi yapmak sadece çocuğun kafasının karışmasına yol açar. Mış gibi yapmanın anne babanın karakter özelliği olduğu ve devamlılık taşıdığı durumlarda, çocuk neredeyse kural olarak sezgilerine olan güvenini kaybeder ki, bu durumda benlik gelişiminde hasar oluşur veya çocuk ebeveynlerine duyduğu güveni kaybeder.
Hakikiliğin kaybı ve evcilik oyunu
Bazı uzmanlar, çocukların yanında sorun yokmuş gibi davranmanın, kavga etmemenin daha doğru olduğunu, anne babanın aralarındaki tartışmaları çocuklar yokken yapmaları gerektiğini söyler. Halbuki çocuklar da yarın kendi hayatlarını yaşarken eşleriyle sorunları olacak, onlara karşı zaman zaman öfke duyacaklardır. Öfke, bütün yakın ilişkilerin kaçınılmaz bir parçasıdır. Tersine, tartışmanın olmaması istenen bir durum değildir; her an uyumlu bir birlik içinde olmak, ilişkinin gerçekliğini kaybettiğini, evcilik oyununa dönüştüğünü gösterir.
Bu anlamda, hakiki bir ilişkinin nasıl yaşandığına ve çözümler üretildiğine tanık olan, bunların içinden gelen çocuk, gelecekte bu görgüyü kendi hayatına geçirecektir. Ancak dayak şeklinde açık bir şiddet varsa veya ağır küfür ve hakaret içeren kavgalar söz konusuysa, elbette böyle bir öfke yıkıcıdır ve zaten evliliği de yıkar. Kaldı ki böyle bir öfkeye sahip bir insanın, çocuğunun bu durumdan nasıl etkileneceğine dair kaygıları olması pişmanlık duygusu oluşturabilir ama sorunun tekrarlanmasını engellemez. Açık şiddet ortamında büyüyen çocuk büyük olasılıkla ya ne gördüyse onu yapacaktır ya da korku dolu birisi olacak ve her türlü yakınlık ilişkisinden, içindeki büyük öfkeyi uyandıracak durumlardan kaçınacaktır. Bir çocuk, içinde büyüdüğü ve yaşadığı açık şiddet ortamından mutlaka etkilenir; en azından ortamdaki öfke içeriğine, bu öfkeyi benimsemese dahi, sahip olacaktır. Bu durumda çocuk içindeki öfkeyi gerginlik olarak hissedecek, bu da onu ya çekingen ve ürkek ya da gerginlikten ve çatışmadan fazlasıyla kaçınan bir insan haline getirecektir.
Ruhsal olarak büyüyebilmek, ancak hakiki bir varlık olmakla mümkündür. Bu, çocuklar için de geçerlidir, hayat deneyimi içinde olan erişkinler için de. Hakikiliğin kaybedildiği yerde gerçek deneyim durur, hayat oyuna dönüşür. O zaman bu deneyimden alınan zevk de, ancak bir oyundan alınan zevk kadar olur, dahası, ancak bir oyun kadar öğretici ve geliştirici olabilir. Bu yüzden, iyi anne olmak adına bile olsa, hakikiliği bozan her türlü kalıp insanlara zarar verir.
Buna karşın, içimizden gelenler her zaman doğru değildir, hatta çoğu zaman sorunludur çünkü narsisistik eğilimlerimizi, diğer ifadesiyle, nefsimizin taleplerini taşır. İçimizden gelen, genellikle tembel ve çıkarcı olma, sorumluluklarımızı ihmal etme eğilimidir. İnsanın tembel olduğunu bilmesi, bu yüzden çocuklarını ihmal etmemek için uğraşması başka bir şeydir, kendisini çalışkan olarak tanımlayıp bunu oynaması başka bir şey. Bu ikinci durumda, hakikilik kaybedilmiştir. Hayat yalancıları, ruhsal büyümelerini durdurarak cezalandırır. Bu yüzden, her türlü mış gibi yapma, yapan için de, yapılan için de zararlıdır. Bütün mesele, insanın başta kendisine, sonra da başkalarına karşı ne ölçüde dürüst olabildiğinde düğümlenir.
Mış gibi yapma karakter özelliğinde olan insanlar genellikle mükemmellik iddiasındadır ve giderek, mükemmeli oynayabilen sahte bir kişilik çıkar ortaya. İçteki boşluk, değersizlik, kendi hakikatinden kopmuş olma hali o kadar belirgindir ki, bu insanlar bunu ancak mükemmellik iddiasıyla dengeleyebilirler. Böyle bir iddia içinde olan, bunu oynayan kişi bir tür kabuktan ibarettir ve ruhen gelişme şansı yoktur.