İktidar, anlam itibariyle gücü elinde tutmak ve kullanabilmek demektir. Erkek ruhu, daha küçük bir çocukken bile içinde iktidar arzusunu barındırır; atlayıp zıplayarak, eşyaları karıştırarak, içini açarak fiziki çevresi üzerinde hâkimiyet oluşturmaya çalışır. Erkek ruhu, hayatı boyunca güçlü olmaya çalışır. Bu anlamda, bizim bakış açımıza göre, iktidar sahibi kadın hayli sorunlu bir konudur. Diğer yandan, erkek için de iktidar sahibi olmak hem kolay değildir hem de kendini doğru bir çizgide tutabilmek, alçakgönüllüğünü koruyabilmek, yolunu kaybetmemek, dahası, zalimleşmemek sanıldığından çok daha zor bir meseledir. İktidarlarını rüşvet dağıtarak, etrafı memnun ederek sürdürmeye çalışan erkekler, iktidarın ancak taklidini becerebilmektedir. İktidarını, tabanını sevgi, tavanını adalet oluşturacak şekilde kurabilmek ve sürdürebilmekse ileri derecede ruhsal tekâmülü gerektiren bir durumdur.
İktidar tutkunu kadınlar her istediklerini yaptırmak isterler. Neyin nasıl olacağını tayin etme yetkisini elinde tutma istekleri çok güçlüdür. Bazen bu kadınlar vitrine kocalarını koyarlar ama aslında arkada duran esas yönetici onlardır ve her istediklerinin yapılmasını talep ederler. Kimi kadınlar da aile reisliğini açıkça üstlenir, kocasını umursamaz. Kimi de kocasını bir türlü yeterli bulmaz ya da yetersizleştirmeye çalışır, onunla sürekli bir iktidar mücadelesi içinde olur.
Buradaki etkenin erkek gibi olma isteği, orijinal olarak penis hasedi olduğunu görmemek mümkün değildir. Hasedi fazla olan kadın, açık ya da örtük olarak, uygun bulduğu her fırsatta aslında kocasının iktidarını yıpratmaya, giderek kendi eline almaya çalışır. Onun güçsüzleştiğini, ileri durumlarda küçük düştüğünü -hele de başka bir kadın söz konusuysa bu daha da belirgindir- görmek böyle bir kadının kendini iyi hissetmesini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, bu ve benzeri durumlar aslında sevgisizliğin, öfkenin çeşitli görünümlerinden başka bir şey değildir.
Muktedir anne ve öfkeli çocukları
Eğer anne babanın bir arada olduğu bir aileden söz ediyorsak ve bu ailede iktidar, neyin nasıl olacağını tayin etme yetkisi kadının elindeyse, bu çiftin yetiştireceği erkek çocuklar çok zorlanacaktır. Böyle bir anne çocukları da yönetmek isteyecek, her şeylerine karışma eğiliminde olacaktır. Erkek çocuk, annesinin kendisi üzerindeki iktidarını kabullendiğinde, ilerde kendisini yönetecek bir kadın arayacak, erkek ruhunu terk etmek zorunda kalacaktır. Annenin iktidarını kabullenmiyorsa ya annesine karşı umursamazlık, bildiğini okumak gibi karakterini bozan yollara girecek ya da annesiyle ilişkisini koparacaktır. Kadının iktidar düşkünlüğünde, her durumda erkek çocuk zarar görür. Kız çocuksa ilerde eşi üzerinde iktidar kurmaya çalışacaktır; ya pasif bir erkek seçecek ya da sürekli savaş içinde olduğu bir ilişki yaşayacaktır.
Çocuk, annenin koşulsuz sevgisini gereksinir. Oysa iktidar sahibi, iktidarına uyum sağlayanı koruyacaktır; bu, iktidar olabilmenin önkoşuludur. İktidar düşkünü anne çocuklarını koşulsuz sevemez. Bu anlamda, çocukların hayat karşısında güçlü bir baba figürüne ihtiyaçları vardır. Daha da önemlisi, neyin nasıl, neden, hangi koşullarda şöyle ya da böyle olduğunu, olması gerektiğini söyleyecek, bu çerçeveyi çizecek, bu çerçeveden çıkılmamasını sağlayacak kişi, özellikle dış dünyayla ilişki için, babadır. Bu çerçeve çocuğun büyüyebilmesi için olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Bir insan, ancak onu büyüten birisi varsa büyüyebilir; ister baba, ister usta, isterse bir ruhsal rehber olsun. Bu anlamda, iktidar figürü, babadır. Bu görevleri annenin üstlenmesi ya da buna mecbur kalması durumunda çocuklar açısından rollerin, cinsiyetlerin karışması kaçınılmazdır. Yüksek amaçlı, işbirliği ve birbirini tamamlama içerikli yakın ilişkiler bu insanlar için içinden çıkılamaz durumlar oluşturur. Bu tür yakınlıklardan kaçınarak hayatın kıyısında yaşamaya mecbur olurlar.
Aslında bir sistemi, bu sistem bir aile de olsa, ruhen en gelişmiş kişinin yönetmesi doğaldır, sistem ancak o zaman en iyi şekilde çalışır. Bu durumda doğal liderlik söz konusudur. Dolayısıyla bu kişi kadın da olabilir erkek de çünkü en gelişmiş olan en az bencil ve çıkarcı olandır, bütünü düşünür, herkesin iyiliği için uğraşır, daha adildir, daha fazla sorumluluk sahibidir. İnsanlarda öfke oluşturmayan, onları geliştiren ve büyüten sağlıklı bir iktidar, kendi istediklerini yapmak için oluşturulmaz. Fakat böyle bir ruhsal gelişmişliğe sahip olmadığı halde sistemi yönetmek isteyen, kim olursa olsun, ister kadın, ister erkek, kendi hâkimiyet alanında bulunan insanlarda sorunlar yaratır.
Aile sistemini anne yönetiyorsa, anne olması nedeniyle zaten sahip olduğu ağırlığı doğru kullanabilmesi çocuklar açısından son derece önemlidir çünkü insanların anneleriyle aralarının iyi olmasına, başka kişilerle kıyaslanmayacak kadar ihtiyaçları vardır. Bir insanın annesine büyük bir öfke duyması iç dünyasında büyük sarsıntı yaratır. Anneye duyulan öfke, kişinin kendisiyle ve bütün hayatla ilişkinin bozulmasına sebep olur.
Annenin iktidar olma, herkesi yönetme arzusu çocuklara yöneldiğinde, onlara karşı fazla müdahaleci olmasına sebep olur. Bu da çocukların kendilerini bulmalarını, kendilerini doğru idare edebilecek insanlar olmalarını en azından geciktirir, bazen engeller. Üstelik bu çocuklar annelerine fazlaca öfkelidir. Bu öfke çoğu kez bastırılır fakat o zaman da kişinin kendisine döner; kendini beğenmemeye, değersiz hissetmeye yol açar ya da baş ağrısı, yüksek tansiyon, adale ağrıları şeklinde yaşanır.
Bir çocuğun hata yapmasına ve hatalarından öğrenmesine izin verilmesi gerekir; aksi takdirde deneme cesareti oluşmaz. Devamlı müdahale edilen ve yönetilen çocuklar yaşayarak, deneyerek öğrenme imkânı ellerinden alındığı için, ruhen bir türlü büyüyemezler ve hayatları boyunca kendilerini idare edecek insanlar ararlar. Özellikle erkek çocuklar bu durumda pasif, kararsız, kendine güvensiz ve iktidar becerisi olmayan erişkinler olur, mecburen annelerine benzeyen, onları yönetecek kadınlara yönelirler.