ÇOCUKLARI ARASINDA AYRIM YAPAN ANNE

İster aile içinde olsun ister toplumsal planda, ayrımcılık sevgisizliktir. Ancak bir insanın ya da topluluğun varlığını sürdürebilmesi, gelişip güçlenebilmesi, büyümesi, kendini gerçekleştirebilmesi için ona ihtiyacı olan koşulları sağlamak, alan yaratmak da ayrımcılıktır ve kaynağını sevgiden alır.


Annenin sevgisi eşitlikçi değildir
Bu anlamda, özellikle anne ve çocuklar arasındaki ilişkinin temelinde eşitlikçi bir anlayışın yatmadığını da söylemiş oluyoruz çünkü her birimizin yapısı, karakteri, yaşı, içinde bulunduğu dönem ve ihtiyaçları farklıdır. Anne, çocukları “daha fazla ihtiyaçlı olan” (bebeğin durumunda olduğu gibi), “hasta olan”, “güç ve dayanıklılık farkı olan”, “yaş farkı olan” gibi gerçeklik ölçütleri üzerinden değil de kişisel tercihleri açısından farklı yerlere oturtuyorsa, ayrımcılık yaptığından bahsedebiliriz.

En fazla pozitif ayrımcılık, yani tercih edilme sebepleri arasında cinsiyet, daha güzel, yakışıklı, daha akıllı, daha başarılı olmak sayılabilir. Negatif ayrımcılık, yani tercih edilmeme sebepleri ise başarısızlık, güzel ve akıllı olmamak, anne açısından babaya veya baba tarafına yakın olmak veya benzemek gibi sebepler üzerine oturur.

Normal, sağlıklı bir anne, çocukları arasında, değişen durumlarda ayrımcılık yapar. Örneğin bir bebeğe karşı ayrımcı davranılır, ihtiyaçları diğer çocuklardan önce karşılanır. Hasta olan çocuğa daha fazla ihtimam gösterilir ya da büyük çocuklardan daha fazla anlayış ve fedakârlık beklenir. Çok çocuklu bir annenin çocuklarıyla kurduğu sistemin sağlıklı olmasının göstergesi çocuklara eşit davranılması değildir. Önemli olan, annenin çocuklarının her birinin yaşını, cinsiyetini, o anki durumunu da hesaba katarak adaletli olmayı becermesidir. Anne, çocuklarıyla sağlıklı (adaletli) bir sistem oluşturabiliyorsa kardeş kıskançlığı da geride bırakılır, çocuklar birbirini sever ve dayanışma içinde olabilirler. Aksi takdirde ortamda kardeş sevgisi oluşmaz. Adalet duygusunun “sevgi” duygusundan geldiğini, bir annenin adaletli olabilmesi için sevme kapasitesine sahip olması gerektiğini hatırlatalım.

Sağlıklı bir annenin çocuklarıyla arasındaki ilişkiler, her bir çocuğun kişiliğine göre farklılık gösterir. Anne, bir çocuğuyla daha iyi anlaşabilir, daha yakın olabilir, diğeriyle daha fazla işbirliği ve dayanışma içinde olabilir. Bunlar çocuklarla anne arasında karşılıklı oluşan, her bir çocuğun ve ilişkinin kendine özgü olmasından kaynaklanan farklılıklardır. Ama anne bir çocuğuna daha yakın, diğerine karşı daha ihtiyaçlı olsa da hepsini aynı şekilde sever. Bu cümleden de anlaşılacağı gibi, annenin çocuğuna ihtiyaç duymasının olumsuz bir unsur olarak görülmeyeceği durumlar da vardır.

Burada temel ölçü, annenin cennetsi bir dünyanın soyut bir varlığı değil, öfkesi, ihtiyaçları, iniş çıkışları olan, etten, kemikten gerçek bir varlık olduğudur. Dolayısıyla çocuklarından biriyle daha iyi işbirliği yapıyorsa, onunla çalışmak anne için daha kolay ve memnuniyet vericidir ve tercihini bu yönde kullanabilir. Bu da bir ihtiyaçlılık durumudur, ancak o çocukla annesi arasındaki ilişkiyi besleyen bir zemin oluşturur aynı zamanda.


Sevme disiplini
Herkesi, her şeyi aynı şekilde ya da ölçüde sevemeyiz. Bir eşyaya duyduğumuz sevgiyle bir insana duyduğumuz sevgi farklıdır, bir bebeği sevişimizle dostumuzu sevmemiz farklıdır. Bu anlamda, anne sevgisi dediğimiz şey de büyükle küçük arasında, ihtiyaçlı olanla daha az ihtiyaçlı olması gereken arasındaki eşit olmayan ilişkidir. Annenin, kocasından ya da arkadaşlarından bekleyeceği şeylerle çocuklarından bekleyecekleri arasında her zaman belirgin ayrımların olması gereken bir ilişki biçimidir. Bunlar kategorik farklılıklardır ve birbirine karıştırılmaması gerekir. Anne, özellikle çocuklarıyla ilişkisinde nefsiyle, ihtiyaçlarıyla genel olarak mücadele içinde olması gereken kişidir. Bu anlamda sevgi, temelde bir disiplin meselesidir de.

Çocuklarına karşı onları olumsuz etkileyecek her türlü ayrımcılığın altında annenin narsisistik sisteminin ihtiyaçları yatar. Birini diğerine üstün tutmak, önemsemek, diğerlerinin aleyhine olacak şekilde daha çok ilgilenmek, daha çok zaman ayırmak bunun yapıldığı kişiyle değil, bunu yapan kişiyle ilgilidir. Bu durumda anne kendini daha değerli ya da güçlü hissetmeye, önemsemeye, kimi durumlarda sevmeye çalışmaktadır, yani bir bakıma, kendini iyi hissetmek için çocuğunu kullanmaktadır. Buna maruz kalan çocuklar da, bunu yapan ebeveyn de çoğu zaman bunun sevgi olduğunu zanneder.

Tercih edilen çocuk, kelimenin tam anlamıyla “bokunda boncuk var” zanneder, narsisistik olarak şişer, haddini aşan bir insan olur ve başına gelmedik kalmaz. En kötüsü, annenin yaptığı ayrımcılığı hakkı olarak görüyorsa, “sevme kapasitesi” oluşmaz, bencil, çıkarcı, adalet duygusuna sahip olmayan bir insan olur. Tercih edilmeyen çocuk ya da çocuklar da sevilebilir bir varlık olduklarına inanmazlar, kendilerini değersiz hissetmeye müsait olurlar. Kaçınılmaz olarak, tercih edilen kardeşi kıskanır, çoğu zaman onu sevemez hale gelirler.

Ayrımcılığın daha yoğun olduğu bir ortamda nefret, haset, yok etme isteği, düşmanlık, kin gibi ağır duygular oluşur. Bir kural olarak, bir ortamda ayrımcılık varsa, öfke ve kıskançlık da olur ve orada adaletten söz edilemez. Böyle bir ortamda sağlıklı çocuklar büyütülemez.


Düşman kardeşler
Ne yazık ki öfke düzeyi yüksek kadınlar ya erkek çocuklarına çok düşkünlük gösterirler ya da erkeklere karşı, kendi çocukları da olsa öfkeli bir tutuma sahiptirler. Bu kadınlar, erkekler ne yapsa memnun olmaz, hep daha fazlasını beklerler. Bu tutum erkek çocuğa yansıdığında, anne oğlundan devamlı şikâyetçidir, ondan hep daha mükemmel olmasını bekler. Annenin bu tutumu gelecekte kendisini devamlı yetersiz hissedecek bir insan oluşturur.

Annenin erkek çocuğa büyük bir düşkünlük göstermesi ve ne yapsa ondan memnun olması da mümkündür. Bu durumda erkek çocuk büyümez. Ne olursa olsun kendinden memnun, megaloman, bencil, işbirliği yapamayan, çevresiyle uyumsuz bir çocuk olarak kalır. Annenin erkek çocuğa büyük bir düşkünlük göstermesi kız çocuğunun benliğini yaralar, böyle çocuklar kendilerini değersiz hissetmeye müsaittir. Onlar da erkek sevmekte zorlanırlar çünkü erkeklere hasetleri fazla olacaktır. Ayrımcı bir anne hem tercih ettiği çocuğa hem de diğer çocuklarına zarar vermiş olur. Ayrımcılık, anneliği bozan önemli sebeplerin başında gelir.

Çocuklarında kişilik bozukluğu oluşturacak kadar ayrımcılık yapan annelerin büyük çoğunluğu ciddi narsisistik sorunları olan kadınlardır. Bu kadınların bir kısmı kıskanılmaktan zevk alır, çocukların kendileri için birbirlerine düşmesi onlara narsisistik bir haz verir. Bir çocuğunun kulağına “en çok seni seviyorum” deyip daha sonra öbürüne gidip gizlice, “biliyor musun, ben en çok seni seviyorum” diyen ya da davranışlarıyla çocuklarında bu duyguyu oluşturan anneler de vardır. Bunu çocukların ilişkisinde açıkça gözlemek mümkündür, böyle bir ortamda çocuklar birbirine düşmandır.


Karıkoca ilişkisinin kalitesi
Annelik ve babalık vasıfları, kadının ve erkeğin hayatlarının dönemlerine uygun olarak farklılıklar gösterir. Yani çocuklar aynı anne babanın çocukları olabilir ama aldıkları sevgi ister istemez farklı olacaktır. Koşullar değiştiği için oluşan farklara ayrımcılık denemez, bunlar hayatın getirdiği zorunlu yaşantılardır. Sadece, ebeveynin sevme kapasitesini belirleyen koşullar farklılık göstermiştir. Fakat sözgelimi karıkoca ilişkisinin cinsel olarak daha doyumlu olduğu, kadının en huzurlu ve aşk dolu olduğu zamanda doğurduğu çocuğuna yaptığı yatırım genellikle daha fazladır. Bu bakımdan “aşk çocukları” daha şanslıdır. Ancak bu durumun ayrımcılığa varması diğer çocuklara zarar verecektir.

Karıkoca ilişkisinin canlılığı azaldığında ya da kadının kocasıyla ilişkisi bozulduğunda, kadın, çocukları tarafından mutlu edilmek istemeye başlar, yani anneliğinin kalitesi düşer ve çocuklara olan yatırımı artar. Genellikle de çocuklardan, ihtiyaç duyulmaya en yatkın olanı, kendini en değersiz hisseden, önemli olma ihtiyacı duyanı, yani en narsisistik, en az sevgi almış olanı annenin bu yatırımına cevap verecek ve kardeşlerinden ayrı düşecektir. Bu durumda, annenin çocuklarına aktardığı sevgi ve enerji azalmış, ihtiyacı artmıştır. Oysa kadının ihtiyaç duyacağı kişi kocasıdır, çocukları değil. Bu, baba için de böyledir elbette.

Bunun yanında, yaşın artması kadını duygu dünyasından uzaklaştırarak daha çok aklı ve bilgisiyle davranan biri haline getiriyorsa, annelik kapasitesi iyice düşer. Bunun tersi, az rastlanan ve doğrudan sevme kapasitesinin genişliğiyle ilgili bir durumdur. Anneanne ve babaannelerin torunlarının her istediğini yapmaya çalışmasının temel nedeni, annelik kapasitelerinin kalmamış olmasıdır. Çocuğu anlayacak ve ona ihtiyacı olan ruhsal yatırımı yapabilecek, ortaya çıkan sorunları karşılayabilecek bir ruhsal kapasitesi kalmamış olan aile büyükleri, çocukla ancak onun hemen her istediğini yapmaya çalışarak ilişki kurabilirler. Bunun sevgi olmadığı, çocuğu büyütecek bir ilişki zemini sağlamadığı, tersine, çocuğu çocuk bırakmaktan başka bir işe yaramayacağı çok açıktır.


Baba ve ayrımcılık
Babanın çocuklarını ayırması, eğer baba annelik eğilimi ağır basan birisi değilse, annenin ayrımcılığı kadar derin bir etki oluşturmasa da, çocuklara zarar verir. Babanın gerçekliği temsil ettiğini hatırladığımızda, çocuklarına yönelik olumsuz bir ayrımcılığın çocuğun kendisiyle ve dünyayla olan ilişkisini temelden belirleyeceğini, bunun ne tür ruhsal karşılıkları olduğunu anlamak zor değildir. Genel anlamda, babası tarafından diğer kardeşlerine tercih edilen kız çocuğu da erkek çocuğu da kendine ne kadınlar ne de erkekler arasında doğru bir yer bulabilecektir.

Ayrımcılık konusunda baba, çocuklarına karşı doğrudan sorumlu olmakla birlikte, dolaylı olarak annenin davranışları üzerinden de sorumluluk payı vardır. Baba, anne çocuk ve çocuklar arasındaki ilişkiyi dışarıdan gözleyebilen ve gerektiğinde müdahale etmesi, düzenlemesi gereken kişidir. Bunun yanında, eşiyle ilişkisinin vasıflarını iyi anlamayan ve doğru idare edemeyen bir erkek, eşinin çocuklarına ihtiyaç yatırmasını, bu eğilimle çocuklar arasında ayrımcılık yapmasını görmezden gelebilir, hatta buna memnun olabilir.


Geleneksel aile sisteminin ayrımcılığı
Son olarak geleneksel sisteme değinmek gerekirse, bu sistem çoğunlukla erkek çocukları kayıran bir anlayışa sahiptir. Kayırmanın ayrımcılığa varması ise hem erkek hem kız çocuklara ciddi zarar verir. Erkeğin ve erkekliğin yüceltilmesine karşılık kadınların değersizleştirilmesi, erkeklerin şımartılmasına yol açar. Bu durumda erkekler hem büyüyemez, çocuk kalır hem de kadınları sevemezler çünkü onları küçümserler.

Böyle bir toplumun kadınlarının ise erkeklere hasedi vardır fakat aynı zamanda erkekler çocuk gibi olduğu için, kadınların onları bir adamı sever gibi, dürtüsel bir çekimle sevmeleri de mümkün olmaz. Burada haset çift taraflı çalışır. Kadın hem kendisinin değersizleştirilmesinin sebebi olduğu için erkeği sevemez, hem de aynı öfkeden dolayı erkeği güçsüz ve çocuksu durumda tutmaya, bir anlamda erkekliğinden mahrum etmeye çalışır. Anlaşılacağı gibi, bu zemindeki bir ilişki yapısıyla değil aile kurmak, ortalama bir ilişkiyi sürdürmek bile zordur. Sonuçta insan malzemesinin kalitesi düşer, kalıcı bir kadın erkek sevgisi yaşayabilme kapasitesi bozulur.