ANNELER VE KIZLARI

Kadının, ilk çocuğunun kız olmasını istemesi bir kadın olarak kendini sevme ihtiyacının öne çıktığı anlamına gelir. Bir kız çocuğu doğurmak ve onu çok sevmek, annenin benlik oluşumuna olumlu bir katkıda bulunacaktır. Bu bakımdan, annenin kendi cinsiyetini benimsemiş erkek sever bir kadın olması, kızını büyütme sürecinde belirleyici öneme sahiptir.

Kız çocuğunun özelliklerini anlattığımız bölümden hatırlanacağı gibi, 2,5 yaş civarında bedensel gelişime uygun olarak kız ve erkek çocuk karakteri de oluşmaya başlıyordu. Bu dönemde erkek çocuk dış dünyaya daha fazla yönelir, ancak kız çocuk daha içe dönüktür ve anneye, sevgi nesnelerine yakın olma eğilimi daha belirgindir. Normal gelişen, aile içinde büyüyen 3-7 yaş arasındaki her kız çocuğu, eğer kendisini seven bir babası varsa, ona çok düşkün olmaya başlar, babasının bütün ilgisinin ve dikkatinin kendisinin üzerinde olmasını ister. Bu dönem, erkek çocuklarda anneyle ilgili olarak yaşanır ve 3-5 yaş arasıdır.


Kız çocuğunun babadan feragati
Kız çocuğu başlarda babasına karşı çekingendir fakat önce babanın yaptığı ruhsal yatırımla o da babasına ruhsal yatırım yapabilmeye başlar. Sarılmak, kucağına oturmak, elinden tutmak gibi fiziksel yakınlık işaretleri, çocuğun babasına karşı yakınlık duygusunun oluştuğunu ve bebeksi dürtülerinin harekete geçtiğini gösterir. Çocuğun içindeki bebek uyanmış ve babaya bağlanmaya başlamıştır. Aslında normal gelişen bir kız çocuğunda baba çok ilgisiz değilse zaten bu olur. Çocuk, babaya karşı büyük bir yakınlık hisseder ve babasına da bu yakınlığı yaşatır. Ancak kız çocuğunun bu ilişkiyi oluşturabilmesi için, babanın, çocuğuna olan ruhsal yatırımından beslenen desteğine ve sabrına ihtiyacı vardır.

Bir kız çocuğunun, “pipisi” olduğu için hem babasının biriciği olmak istemesi, hem de ona karşı büyük bir yakınlık hissetmesi normal, sağlıklı kadın yapılanmasını oluşturur. Kız çocuğunun babasının bir tanesi olmak istemesi, aslında onun sahibi olmak istediği anlamına gelir ve kız, babasını annesinden kıskanmaya başlar. Dürtülerinin anneye yönelmesi erkek çocukta korku yaratırken, kız çocuk dürtüleri babaya yöneldiğinde, belli etmemeye çalışsa da, anneyle rekabet etmeye başlar. Bu, temel kız çocuğu karakteristiklerinden biridir.

Çocuk normal gelişiyorsa, anne babasının kendisinden farklı bir kuşaktan olduklarını ve daha önemlisi, annesinin sevgisine çok büyük bir ihtiyacı olduğunu 3-7 yaş arası dönemde kabul edecektir. Fakat bu süre içinde de baba anneyle meşgulken babanın dikkatini çekmeye çalışacak, yakınlaşmalarını engellemek için aralarına girecektir. Annenin sevgisine bu kadar ihtiyaç duyarken onunla rekabet içinde olmanın tehlikeli olduğunu anladığında da babasını annesine bırakacaktır. Kız çocuklarda babayı bırakma, dürtülerin babadan tamamen çekilmesi anlamına gelmez. Çocuk artık sadece babayı anneden kıskanmamaktadır ama diğer kardeşlerinden veya diğer kadınlardan kıskanmaya devam eder. Çocuk aslında anneyi kaybetmemek için babadan feragat etmiştir. Annesiyle arasında, “sen bana anne olmaya devam et, ben de babamı sana bırakayım,” diye ifade edilebilecek bir anlaşma yapılmış gibidir.

Kız çocuğunun babadan feragatinin gönül kırıklığı, sevme kapasitesinde azalma, kendini değersiz hissetme gibi duygular yaratmadan gerçekleşebilmesi için, çocuğun içinde yaşadığı aile ortamının bunu kolaylaştırması gerekir. Böyle bir ortamda anneyle baba birbirlerini sevmektedir, doyumlu bir cinsel hayatları vardır, çocuklarına büyük bir ruhsal yatırımları ve sevgileri vardır ve onları büyütebilmek için işbirliği yapabilmektedirler. Çocuk bir aile olma duygusunu doyurucu biçimde yaşamakta, anne babayı bir arada ve mutlu görmek ona çok iyi gelmektedir. Kız çocuk bu aile duygusuna sahip değilse, söz konusu feragati zarar görmeden gerçekleştiremez.

O zaman, çocuk kendisinin “harika bir prenses” olduğuna inanarak, yani fantazi dünyasına sığınarak babasından feragat edebilir. Her isteği emir olarak kabul edilip yerine getirilecek, her şey onun istek ve ihtiyaçlarına uygun olarak şekillendirilecek, herhangi bir karşılık vermesi beklenmeyen, dünyanın merkezi, çok güzel, hep güzel kalacak bir prenses olacaktır. Fantazi dünyasına sığınmak, çocuğun dış dünyaya yönelimini bozar, büyümesini engeller. Çocuk, diğer insanların kendisine fantazilerindeki gibi davranmasını bekler ve hiç kimse öyle davranmadığı için de onları sevemez ve sevilmez. Bu durumda çocuğun bağlanmak, sevmek, yeterliliğini geliştirmek için kullanacağı ruhsal yatırım fantazilere bağlanmış olarak kalır, ruhsal gelişme yavaşlar veya durur.


O senin baban, benim de kocam!
Tamamen normal gelişen kız çocuğunun annesinin sevgisinden mahrum kalmamak için babasını annesine bırakması, annesinden beklentilerinin olmasına yol açar. “Mademki babamı sana bıraktım, sen de bunun karşılığını bana ödemelisin” der gibidir. Bu nedenle her kız çocuğunda, ne kadar iyi gizlenmiş olursa olsun, annesine karşı bir öfke vardır; annelerini kendilerine borçluymuş gibi algılarlar. Bu durumda anne, çocuğun üzerine aşırı biçimde titrediğinde, çocuk haklı olduğuna inanır ve öfkesi devam eder.

3-7 yaş döneminde kız çocuğunun babasına karşı oluşan duyguları ve yüksek ruhsal yatırımı, hayatını çocuklarını ve eşini severek yaşayabilen sağlıklı bir anneyi öfkelendirmez. Annenin bilinçaltı, bu duyguları bir zamanlar kendisinin de babası için yaşadığını bilir. Kız çocuğunun bu yöneliminin onu ilerde erkekleri seven, erkeklerle bir sevgi ilişkisi yaşayabilecek bir kadın yapacağını, kızının ruhsal gelişimi için baba sevgisinin gerekli olduğunu hisseder.

Çocuklarını ve eşini severek yaşayabilen sağlıklı anne, kızını bir rakip olarak algılamayacaktır. Fakat kocasını kızına bırakmayacaktır da ve kızının aslında en çok ihtiyacı olan şey de budur. Böylece çocuk, annenin babayla ilişkisini sürdürmekle ilgili bir tereddüt yaşamadığını, onu kendisine bırakmadığını anlar. Bu hassas denge içinde anne, “o senin baban, benim de kocam,” demiş olur. Bu hukuk çerçevesinde de, kocasının kızını sevmesinden bir rahatsızlık duymaz, hatta babayla kız arasındaki sevgi onu mutlu eder.


Bütünleşen ya da rekabet eden kadınlar
Anne babanın birbirleriyle ve çocuklarıyla oluşturdukları sevgi ortamı, yukarda sözünü ettiğimiz “aile olma duygusu”nu yaratır. Bu tarif ettiğimiz, anneyle kız arasında en iyi şartlarda dahi oluşan, kız çocuğunun tabiatından kaynaklanan öfke, çoğu zaman kızın annesiyle işbirliği yapabilmesini engelleyen bir gerginliğe sebep olur. Anne kız ilişkisi, ancak kız çocuğu kendisine ait bir özel hayat kuracak ve tamamen dış dünyaya yönelecek hale geldiğinde düzelir. O zaman annenin hayat tecrübesi, kızına mutlu olabilmesi için verdiği destek, kızın babasını tamamen baba olarak sevecek donanıma gelmiş olması, anne kız arasındaki sorunların çözülmesini sağlar.

Normal gelişen bir kız çocuğu, babasına yaptığı dürtüsel yatırımın tamamını, ancak dış dünyaya yönelip bağlanabileceği ve sağlıklı bir cinsel hayat yaşayabileceği bir eşi olduğunda çekebilir. Özellikle anne olduğunda, kendi çocuğunu doğurduğunda annesinin desteğini alabilirse, anneyle kızı arasındaki dayanışma ortamı yeniden büyük bir yakınlaşma sağlayabilir. Bu dayanışma anneyle kızı arasında saygılı bir sevgiyi oluşturabilirse, aralarındaki doğal gerginliğin tamamen aşılması mümkün olabilir.

Kendine bir hayat kurabilecek yapıya gelememiş kadınlar anneleriyle ilişkilerinde sürekli çatışma yaşamaya mahkûm olur. Bir yandan annelik almaya ihtiyaçları bitmediği ve kendilerine karşı iyi bir anne olamadıkları, kendilerine yetemedikleri için, bir yandan da hayatın altından kalkamadıkları ve desteğe ihtiyaç duydukları için annelerinden kopamazlar. Anneleriyle ilişkileri öfkelidir, bu nedenle bir yandan da suçluluk duyarlar.

Bu suçluluk duygusu bazen onu üzmekten çok korkmak şeklinde, bazen de beklentilerine cevap verme zorunluluğu olarak hissedilir. Hayatını kendi doğrularına göre kuramamak, anneyi hep hesaba katma ihtiyacı duymak çoğu zaman dışa vurulamayan bir isyan duygusu da oluşturur. Böyle kadınlar ne anneleriyle olabilir ne de annesiz kalabilirler. Annesiz kalabilmek için mutlaka başka bir anne bulmuş olmaları gerekir. Bu yeni anne bazen hayatlarındaki erkek olur ve bu sefer anneleriyle ilgili bütün çatışmaları onunla yaşarlar. En büyük korkularının başında, annelerinin ölümü gelir.

Bu perspektiften bakıldığında, kadınların birbirleriyle olan ilişkilerinin bozulmaya çok müsait olması gayet anlaşılır bir durumdur. Kadınlar ya birbirleriyle bütünleşirler ve dünyaya aynı gözle bakmaya, aynı kulakla duymaya çalışırlar ya da rekabete girerler. Çoğu zaman çatışmalarını gizlemek için “canım, hayatım, bir tanem” gibi abartılı bir söylemin arkasına saklanırlar çünkü ayrı ve farklı olduklarında “kim daha üstün”, “kim daha güzel”, “kim daha marifetli” diye yarışırlar.

Bu yarışta, bütün dikkatin kendisine yönelmesine ve en beğenilen kişi olmaya ihtiyaç duyan kız çocuğu ruhunun büyük etkisi vardır. Bu yapı ister istemez kadınlar arasında kimin “en sevilen, birinci, önemli” vs. olduğu konusunda devamlı rekabet doğurur. Kadınlar üçüncü kişilere veya erkeklere karşı ittifak kurduklarında bu rekabeti bir süreliğine erteleyebilirler, ancak ittifak bozulduğunda rekabet genellikle yeniden başlar.



Erkeğin kız çocuğuyla imtihanı

3-7 yaş döneminin sağlıklı yaşanamaması kız çocukta karakter bozukluklarının oluşmasına yol açabilir. Örneğin çocuk babasından feragat edemediği halde etmiş gibi görünmek zorunda kalabilir. Bu durumda çocuğun içi dışı bir bir insan olabilmesi imkânsızlaşır, sinsilik dediğimiz karakter özelliği oluşur. Bazı ailelerde baba kızına çok düşkündür, ona büyük bir zaaf gösterir, bütün ilgisini ve dikkatini kızına yöneltir, en büyük yakınlık duyduğu kişinin kızı olduğu açıkça görülür. Böyle bir aile ortamında annenin kızına ve eşine duyduğu öfkeyi, durumdan rahatsız olmasını kıskançlık olarak tanımlamamak gerekir. Bu yapıdaki bir ailede, kadın kendi hukuku çiğnendiği için, eş ve anne yerine konmadığı için haklı olarak rahatsız olur. Esas sorunlu kişi, kızını çocuğu yerine koyamayan, onu hayatının merkezine alan babadır. Sağlıklı bir erişkinin hayatının merkezinde olan kişi, eşidir.


Babasının “ilgisine” maruz kalan kız çocuğu
Babayla kızı arasında dürtüsel bir ilişki olmaması, babanın kızıyla sadece flört etmesi onu haklı çıkarmaz. Böyle bir sistem sağlıklı çocuklar büyütebilecek bir aile değildir. Özellikle babanın ilgisine maruz kalan kız çocuk kendisini Kaf dağının üzerinde gören, beklentileri yüksek birisi olur. Babasına ruhsal yatırımının karşılığını “babasının bir tanesi” olarak alan çocuk son derece kendini beğenmiş, herkesi baştan çıkabileceğine inanan, narsisistik şişkinliği yüksek birisi haline gelir. Kız çocuğun babaya ruhsal yatırımı aşk olarak sürdüğünde, “histerik” denen kadın yapısı oluşur. Histerik kadınların en temel sorunları, eşleriyle normal bir cinsel hayat sürdürememeleridir. Bu kadınlarda cinsel uyarılma sıkıntı duygusu yaratır ve cinselliği yaşanamaz hale getirir.

Bir kız çocuğunun babasına duyduğu, 3-7 yaş arasındaki doğal aşkın hayat boyu sürmesi için, babanın kızının kendisine duyduğu aşktan çok mutlu olması ve onu diğer çocuklarından ayrı tutarak, hatalarını görmezden gelerek, her istediğini yapmaya çalışarak kendinde tutacak şekilde davranmış olması gerekir. Bu kadınların dürtüleri babalarına bağlı olarak kaldığı için ve babaya bağlanan dürtü yaşanabilir nitelikte olmadığı, sıkıntı duygusu yaratacağı için (ensest (aile içi cinsel ilişki) yasağı uygarlığımızın en önemli kurallarından biridir), cinsel hayatları sönüktür, cinsel isteksizliğe müsaittirler.


Anne, baba ve kız çocuğu arasındaki öfkeli savaşlar
Bazı ailelerdeyse babayla kız arasında müthiş bir çekişme ve mücadele vardır. Burada da baba için ailedeki en önemli kişi kızıdır fakat ilişkinin içeriği sevgi ve hayranlık değil, öfke ve çatışma ağırlıklıdır. Böyle bir durumun oluşmasına çoğu zaman babanın beğenilme ve sevilme arzusu yol açar. Bu durumda anne çatışmalı duygular içinde kalır. Kızı bir yandan kendisinin de kocasına duyduğu öfkeyi dillendirmekte ve silahı olmaktadır, bir yandan da kocası için kızının bu kadar önemli olması kıskançlık yaratmaktadır. Babanın kız çocuğunu bu kadar önemli yaptığı bu durumda da çocuk kendisini çok önemseyen, her şeyi düzeltme ve her haksızlığı önleme görevini yüklenen, devamlı herkesle kavga halinde bir insan olur. Bu durumda kız çocuğu babasıyla aile reisliği konusunda savaşa girmiştir, aileyi kendisinin daha iyi yöneteceği iddiasındadır.

Bir başka durumda da, baba devamlı kızından yana olup anneye karşı çocukla beraber ittifak kurmakta, kızının her istediğini yapmaya kalkmaktadır ve anne bunlardan rahatsız olur. Koca, karısına olan öfkesini çocuk üzerinden hayata sokmaktadır. Böyle bir ortamda anne de kızına karşı öfke duymaya başlar, kızıyla arasındaki sevgi ilişkisi bozulur. Annenin kızına yönelimi sevgiyle yapılan bir annelikten, annelik görevini yerine getirmeye dönüşür ve çocuk bundan ciddi zarar görür. Çocuk büyüdükçe anne kız ilişkisi öfkeli, uzak, hatta bazen düşmanca bir içerik kazanır.

Bu perspektiften bakıldığında, babanın kendisini tanımasının, anlamasının ve denetleyebilmesinin, karısıyla olan ilişkisinin kalitesinin, yani, “adam”lık vasfının kız çocuğu için nasıl hayati bir önem taşıdığı daha açık bir şekilde görülebilir.


Kız çocuğunun babayla yakaladığı ikinci şans!
Bu bahsi kapatmadan önce, baba kız ilişkisinin önemli bir niteliği için küçük bir parantez açalım. Babanın 3-7 yaş döneminde kızıyla olan ilişkisi sadece dış dünyayı temsil etme özelliğine dayanmaz. Baba, bilindiği gibi ailenin bütününden sorumlu olan, çerçevesini oluşturan kişidir fakat bu dönemde kızıyla olan ilişkisinde aslında bir tür annelik vasfı taşıması çocuğa ruhsal gelişimi için en ideal koşulları sağlayacaktır. Yani kız çocuğu, ruhsal olarak bu döneme kadar içindeki bebeği annesine bağlamıştır, sonrasında eğer baba, çocuğunun içindeki bebekle ilişki kurabilirse, kız çocuğu babasının ruhundan da beslenme imkânı bulur. Bu aynı zamanda, annenin bu dönem öncesinde eksik bıraktığı, ilişki kuramadığı yanlarının baba tarafından tekrar ele alınması ve işlenmesi anlamına gelir. Dolayısıyla kız çocuğu için olağanüstü bir büyüme imkânıdır ve aynı zamanda annenin ve babanın, ikisinin birden ruhundan alabileceği azami sevgiyi almasını sağlar.

Kız çocuğunun doğal olarak yaşaması ve geride bırakabilmesi gereken penis hasedi konusunda da baba kızına büyük bir imkân sunmuş olacaktır. Bu bakımdan, aslında kadınlar kocalarına içlerindeki bebekle bağlanabildiklerinde, anneleriyle bebeklik döneminde yaşadıkları ilişkiyi tekrarlama eğiliminde olurlar. Bunun anlamı, o dönemin sorunlarının, ihtiyaçlarının, eksiklerinin kocalarıyla birlikte tekrar gündeme gelmesidir. Başka bir deyişle, koca, karısı için aynı zamanda annedir. Seven, anlayan, gözeten, şefkat duyan, çocuksu yanlarını büyütmek isteyen, kuşatan bir varlıktır. Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: Hayat, büyüme süreçlerimizde ruhumuzun eksiklerini ikmal etmek için çeşitli imkânlar sunar. Bu anlamda kadınlar, daha olgun ve sevebilen bir varlık olmak, kendilerini yenilemek için önce babalarıyla, sonra da kocalarıyla ikinci, üçüncü bir şansa sahip olurlar. Kadın erkek birlikteliğinin en anlamlı yanlarından biri budur.


Kızını kıskanan anne

Bazı annelerin her zaman en önde olma, en dikkat çekici kişi olma ihtiyaçları o kadar belirgindir ki, kız çocuğunun dikkat çekme ihtiyacı, babasının bir tanesi olma çabası anneyi rahatsız eder. Bu anneler için “kız çocuğu ruhlu” denebilir. “Çocuksu insanlar anne olamaz veya anne olmamalıdır,” diye bir kural olmadığına göre, nasıl ki babalar çocuksu olabiliyorsa, anneler de olabilir. Kadının annelik almaya çok ihtiyaç duyduğu ailelerde baba çoğu zaman hem çocuğa hem de eşine annelik yapmaktadır ve çocuğuna karşı fazlasıyla verici olduğunda eşi, yani çocuğun annesi kendi çocuğunu kıskanır. Bu yapıdaki annelerin kızları kendilerini gösterme ihtiyacının annelerinin öfkesini uyandırdığını hissederler ve görünmekten, dikkat çekmekten korkmaya başlarlar.

Ayrıca çocuğun babasına yönelmiş dürtülerini, bu doğal durumu anne öfke ve kıskançlıkla karşıladığında, çocuk kendi dürtülerinden korkmaya başlar. Annenin kız çocuğu özellikleri kızlarında çekingenlik, dürtü uyandırmamak için kendini geri çekme, çirkinleştirme veya görünmez olmaya çalışma gibi özellikler oluşturur. Bu tip anneler kızları ergenlik çağına geldiğinde onlara karşı daha sert ve öfkeli olmaya başlarlar.


Kızının iyiliğini isteyemeyen anne
Anne kız arasındaki asıl kıskançlık, kız çocuğu ergenlik çağına girdikten ve bir genç kız olduktan sonra başlar. “Kız çocuğu ruhlu” anne, kızı güzelleşip ilgi çekmeye başladığında kızını kıskanır ve onun çirkinleşmesi ve kendine güvensiz olması için adeta operasyon başlatır, bazıları da kızları ile yarışır. Anne, yaşına göre olmayı bir yana bırakıp genç kız gibi olmaya soyunur, buna göre takılar, kıyafet vs. alır. Birçok anne kızıyla farkında olmadan yarışır, bu durum dışarıdan net olarak görülür. Bazı annelerse kız çocuklarının giyimine onları çirkinleştirecek veya görünmez kılacak şekilde müdahale ederler. Bu yapıdaki anneler ne yapsalar yaşlandıklarını gizleyemeyecek hale geldiklerinde kızlarına olan kıskançlıkları ve öfkeleri iyice artar. Gençler, yaşlanmaya başlamış bu kadınlarda haset oluşturuyorsa, çocuklarının iyiliğini isteyemez hale gelirler ve ilişki çok sorunlu bir yola girer.

Narsisistik özellikleri fazla olan, yani kendilerinden her şeyin en iyisi olmayı bekleyen annelerin, genç kızları bir dişi olarak ortaya çıktığında duydukları kıskançlık, kızın, annesinin kendisinin iyiliğini isteyemediğini görmesine yol açar. Kız açısından bu, hayal kırıklığı yaratan acı verici bir duygudur ve genç kız bir bakıma annesiz kalmış gibi olur. Eğer annesine çok ihtiyacı varsa, çoğu zaman farkında olmadan, onun öfkesini ve kıskançlığını uyandırmamak için bu kez kendi kendisini çirkinleştirir ya da görünmez olmaya çalışır, kendisini siler. Böylece annesiyle ilişkisini sürdürebilir, onu kaybetmemiş olur. Eğer küçük bir kız çocuğuyken annesinden iyi bir annelik alabildiyse, o anneyi içinde bozmadan muhafaza edebilme ihtiyacıyla kendisini kıskanmaya başlayan annesinden uzaklaşır.

Burada şunu da söylemiş oluyoruz: Bir kadın hayatının bir döneminde çocuğunu seven iyi bir anne olabilirken, başka bir döneminde kıskançlığı nedeniyle bunu sürdüremeyebilir. Bu tip duygu durumları çoğu zaman farkında olmadan yaşanır; kıskançlık ve suçluluk duygusu, kendisini insanın davranışlarında gösterir. Dışarıdan bakan birisi anneye kızını kıskandığını söylese, anne muhtemelen çok kırılacaktır ama genç kız gibi olmaya çalıştığını ve bazen kızı için gereksiz fedakârlıklar yaptığını gözlemek mümkündür. Oysa kızıyla rekabet içinde olduğunu fark edebilse, bu tarafını denetleme şansı olacaktır.

Kızlarını kıskanma eğilimi gösteren bazı anneler onlarla fazla bütünleşerek kıskançlıklarını kontrol altına almaya yönelebilir. Bu durumda anne, kızının yaşadığı her şeyi, ister kız arkadaşlarıyla olsun ister erkek arkadaşlarıyla, bilmek ister. Kızının yaşam koçu gibidir. Devamlı ona akıl verir, talimatlar yağdırır. Kızıyla bu tür bir ilişki içine giren annelerin, çoğu zaman kızları üzerinden yeniden genç kız olmaya çabaladıklarını görürüz. Bu ilişki biçiminden kızlar daha çok zarar görür. Annelerinin bir çeşit kuklası olmuşlardır, onun bütün güvensizliklerini, korkularını, hırslarını yaşamak zorunda bırakılırlar ve en önemlisi, kendileri olmayı, hakiki olmayı öğrenememiş olurlar.