BOŞANMIŞ ANNE

Çocuklu bir ailede boşanma kararı veriliyorsa, her iki taraf da ilişki içinde çok yıpranmış demektir. Çift, birlikte bir aile oluşturamadıklarını, defalarca tartışmış olmalarına rağmen sorunları çözemediklerini veya birbirlerini görmek istemeyecek kadar öfkeli olduklarını deneyimlemeden, çoğunlukla ayrılık kararı verilemez. Bazı ayrılıklar ise eşler birbirlerine ilgilerini kaybettikleri ve birbirlerinden sıkıldıkları için söner gibi biter. Ama her iki durumda da, ayrılmak isteyen tarafta veya taraflarda, artık birbirleriyle işbirliği yapamayacakları, birbirlerini sevemeyecekleri, aynı çatı altında olamayacakları kanaati oluşmuştur. Ayrılmak, insan hayatındaki en zor deneyimlerden biridir çünkü ruhsal yatırımın bir insandan, bir çevreden, bir sürü alışkanlıktan çekilmesi demektir ve acı verir; ölüm gibi yas tutturur. Ayrılmak, ardından yeniden bir hayat kurma gailesini de getirecektir. Bütün bunlar göze alınıyorsa, yapacak başka bir şey kalmamıştır.


Ayrılmayı becerebilmek
Aslında ayrılık kararına neden olan durumun sürmesi ne çocuğa ne de taraflara herhangi bir fayda sağlar. Ancak sorunların çözülmesi, ilişkinin düzeltilmesi olanağı varsa, ilişkinin sürmesinden yana olmak gerekir. Birbirinden kopmuş, birbirlerini sevmeyen, işbirliği yapamayan, birinin ak dediğine öbürünün kara dediği devamlı gergin ve sıkıntılı bir ortamı sürdürmenin çocuğa da hiçbir katkısı olmaz, hatta zararı olur. Böyle bir ortamın ruhsal kalitesi çok düşüktür ve bu ortamda büyüyen çocuk sorunlu olacaktır. Mutlu değilseler, beraber olumlu bir ortam oluşturamıyorlarsa insanların ayrılmayı becerebilmeleri çocuk için de iyi bir örnektir.

Anne babanın ayrılmasından çocuk elbette olumsuz etkilenecektir ama birbiriyle devamlı çatışan bir anne babanın çocuğu olmak her iki cinsiyetten çocuk için de parçalayıcı olur. Her çocuk iç dünyasında anne babanın bir sentezini oluşturmak zorundadır. Birbiriyle hiç anlaşamayan çiftlerin çocukları olan insanlar anne babalarının kavgasını içlerinde hayatları boyunca taşırlar. Bu çocuklar erişkinliklerinde, bir konuda karar verdiklerinde, bir eylemde bulunduklarında bir tarafları o eylemi olumlarken, diğer tarafları karşı çıkar. Bu yüzden devamlı bir kararsızlık yaşarlar ve ne yapsalar içlerindeki çatışma sürer. Babası gibi davransa içindeki anne kızmaktadır, anne gibi davransa içindeki baba kızar. Böyle bir çatışma ortamında büyüyen çocuk, kaçınılmaz olarak bir tür bölünmüşlük yaşar; devamlı bir iç çatışma, karakterinin en önemli bir özelliği olur. Bu durumda, açıktır ki, anne babanın ayrılması çocuk için de hayırlı olacaktır.

Ayrılan çocuklu çiftlerin, eğer çocuklarına sevgi duyabiliyorlarsa, en başta gelen sorumlulukları, ayrılma halinde çocukların annesini veya babasını kaybetmemesini sağlamaktır. Bu yüzden, başka şehirlerde de yaşasalar, çocuklar hiç değilse tatillerde, bayramlarda mutlaka diğer ebeveynle ilişkisini sürdürmelidir. Tabii ki ebeveynin çocuğa zarar verme olasılığı olduğunda, ebeveyn vasıflarını tamamen kaybettiği durumlarda böyle bir şey yapılamaz. Aslında bu durumlarda boşanma çocuğu koruyabilmek için gerçekleştirilmiştir.


Ebeveynlik vasfının kaybı
Boşanmalarda yapılan en büyük hataların başında, tarafların birbirlerini çocuklara kötülemeleri gelir. Her iki taraf da çocukların gözünde haklı görünmek için, çoğu zaman abartarak birbirlerini suçlarlar. Aslında birbirlerinden ruhsal yatırımlarını çekememişlerdir, sadece, ruhsal yatırım öfkeli bir yatırıma dönüşmüştür. Ayrılmış olmalarına rağmen sorunlar sürmekte ve çocukları etkilemeye devam etmektedir. Bu durumda anne babayı kötülüyorsa, çocuklarını babasız bırakmaktadır; baba, anneyi çocuklarına kötülüyorsa, çocuklarını annesiz bırakmaktadır. Bütün zararı çocuklar görür. Özellikle annenin kötülenmesi, çocuklar küçükse, ruhsal dengelerini bozacak bir etki yapar. Bu tutum çok büyük bir sorumsuzluktur ve ebeveynin, kendisini o an öfkesine ve hırsına kaptırarak ebeveyn vasfını kaybettiğini gösterir. Çocuklar ancak kendileri de bir erişkin haline geldiğinde bu sakıncalar ortadan kalkar. O zaman elbette, anne baba kendi bakış açılarından çocuklarına durumlarını anlatırlar. Aslında çocukların da anne babalarının niye ayrıldıklarını bilmeye hakları vardır.

Birbirleriyle geçinemedikleri, birbirlerine ruhsal yatırımlarını sürdüremedikleri için ayrılan çiftler çocuk için işbirliği yapabiliyorlarsa, çocuk bu ayrılıktan olumsuz etkilenmeyecektir. Bu durumda, hangi okulda okuyacağı, ne zaman tatile çıkacağı gibi çocuğun hayatındaki önemli kararları birlikte alırlar. Ayrılmış olmalarına rağmen anne babanın işbirliği yapabildiği durumlarda eğer ayrılık çocuğun yanında kalacağı ebeveyni rahatlattıysa, ebeveyn bu haliyle çocukla daha fazla ilişki kurabilecek duruma geldiyse, boşanmanın çocuk için daha iyi olduğunu söyleyebiliriz.


Kızına yaslanan boşanmış kadın
Eğer kadın çocuğunun sorumluluğunu üzerine alarak boşanmak istiyorsa, çoğu zaman, kocasından boşandığında ruh halinin annelik yapmaya daha müsait olacağını düşünerek ayrılmaktadır. Kadın çocuğuna kendisi bakacaksa, çocuğun cinsiyeti ve yaşı önem taşır. Kız çocuğunun gelişiminde erkeklere yöneliminin başlangıcını, babasına yaptığı ruhsal yatırım ve ona duyduğu ihtiyaç oluşturacaktır. Dolayısıyla kız çocuğunu karşı cinsi sevebilecek hale getiren şey, babasını sevebilmesidir. Çocuğun babadan çok uzak olması veya ona, nasıl birisi olduğunu anlayacak kadar yakın olamaması karşı cinse yönelimde çeşitli sıkıntılara yol açacaktır. Ya erkekleri gözünde çok büyütecek, onlardan mükemmellik bekleyecektir ya da onları sevmekte zorlanacak, yönelmekte çekingen kalacaktır.

Boşanmış anneler, yeni bir ilişki içinde olmadıkları zamanlarda ve yaşları ilerlediğinde kendilerini hayatın altından yeterince kalkamamış ve yalnız hissediyorlarsa, kızlarına fazlasıyla ihtiyaç duyabilirler. Bu durumdaki birçok anne, kızlarının onlara annelik yaparak, güçlü olup kararlar verme sorumluluğunu üstlenerek onları depresyondan çıkarmasını bekler. Birçok kız çocuğu yaşı küçükse ve kendi hayatını kuramamışsa bu beklentiden zarar görür. Bir çocuğun yaşını ve kapasitesini aşacak beklentilere maruz kalması ya kendisini yetersiz hissedeceği, kendine güvenini zedeleyecek bir etki oluşturur ya da kendini fazla önemseyen, haddini bilmez birisi olmasına yol açar. Her iki olasılık da çocuğun hayatını olumsuz etkiler. Eğer kız çocuk hayatını kurabildiyse, kendi hayatını bozmamak şartıyla annesine destek olmaya çalışması yerindedir. İnsanın bozulmadan yaşayabilmesi için sevdiklerine karşı sorumluluk duygusu taşıması gerekir.


Evin erkeği artık sensin
Erkek çocuk ise kimliğini inşa edebilmek için bir erkek modeline ihtiyaç duyacaktır. Bu erkeğin babası olması çocuğun işini kolaylaştırır. Aksi takdirde ya annenin hayatına çocuğu seven, onu koruyan ve ona ustalık yapacak bir erkeğin girmesi gerekecek ya da çocuk dayılarla, dedelerle özdeşleşecek, kendisine onları model alacaktır. Önünde bir erkek modeli olmayan çocuk hayatın içinde çok zorlanır, erkek dünyasının bir parçası olmayı öğrenemez.

Bunun dışında, erkek çocukların anneleriyle ilişkilerini doğru tanımlayabilmeleri için babaya büyük bir ihtiyaçları vardır. Erkek çocuğun doğal eğilimi, annesini aşkla sevmektir. Çocuk, anneyle babanın birbirlerini sevdiklerini gördüğünde kolaylıkla annesinin kocası olmadığını ve olamayacağını idrak eder. Zaten annesinin bir kocası vardır. Halbuki anne baba birbirleriyle anlaşamadıysalar, çocuk annenin babayı sevmediğini algılıyorsa, onları bir türlü yan yana aynı yatakta, birbirlerine sevgiyle sarılmış olarak tahayyül edemez.

Bu durumda erkek çocuk annesiyle ilişkisinde kendisini nereye koyacağını bilemez. “Annesinin en yakını mıdır”, “kurtarıcısı mıdır”, “onun sadece oğlu mudur”? Annenin hayatına sevdiği bir erkeğin girmesi erkek çocuğu önce çok sarsar. Çocuk, annesinin her şeyi olamayacağını anladığında narsisistik sistemi çöker ama daha sonra bu deneyim çocuğun kendisini doğru tanımlamasını çok kolaylaştırır. Çocuğun ruhsal yatırımının bir kısmını anneden çekerek dış dünyaya yönelebilmesinin zeminini oluşturur; onu arkadaşlarını sevebilecek hale getirir ve bunların sonucunda çocuğu rahatlatır; ruhsal büyümeyi ve gelişmeyi sağlar.

Bir erkekle, erkek çocuğuna yalan söyleyerek ilişki yaşaması durumunda, kadının, bir yandan bu ilişkiyi yaşamak istediğini ama bir yandan da çocuğunun yatırımının kendisinden çekilmesine katlanamadığını anlarız. Bir ilişki yaşama isteği sağlıklı bir ihtiyaçtır; hem annenin ruhsal gelişimine, hem de taşların yerli yerine oturmasına hizmet eder. Annenin, çocuğun yatırımının kendisinden çekilmesine katlanamaması ise narsisistik bir ihtiyaçtır; çocuğun hayatındaki en önemli insan olma arzusunu ele verir ve bu çocuğa zarar verir; bu yüzden sağlıksızdır.

Dürtülerini annelerinden çekememiş olan erkekler, 3-5 yaş arası erkek çocuğunun özelliklerini gösterirler. Yeterince sorumluluk alamazlar, önce kendilerini düşünüp sonra çocuklarını ve eşlerini düşünürler. Kolay sıkılırlar, yenme, kazanma içerikli konulara ilgileri çok fazladır. Performanslarına çok düşkündürler, performans düşüklüğü korkusunu fazla yaşarlar. Kolaycı, çıkarcı ve fırsatçı olmayı marifet sayarlar. Çocuk ruhlu erkeklerin korkuları çok fazladır ama bunu belli etmemek için çırpınırlar.

Demek ki erkek çocuğun büyütülebilmesi için annenin ona zaaf göstermemesi, vazgeçilmez muamelesi yapmaması son derece önemlidir. Ancak bu durumda erkek çocuk kendisinin annesinin her şeyi olmayacağını anlar ve dürtülerini annesinden çekmek zorunda kalır. Çoğu zaman bu, annenin hayatında sevdiği bir erkek varsa mümkün olur. Dolayısıyla boşanmış ve yalnız bir kadının oğlu hem bir erkek modele sahip olma konusunda şanssızlık yaşar hem de annesinin kendisine ihtiyaç duyması ihtimali yüksektir. “Evin erkeği artık sensin” cümlesi, bilindiği gibi yaygın bir ifadedir.

Bu kitap boyunca babanın birçok durumda kadının iyi annelik yapabilmesi için onu tamamlaması gerektiğini anlattık. Dolayısıyla çocuğunu tek başına büyütmek zorunda kalan annenin işi gerçekten zordur ama çocuğun babası annede büyük bir öfke oluşturuyorsa, her şeye rağmen annenin boşanmayı göze alarak kendisinin ve çocuğunun hayatını kolaylaştırdığını, kalitesini artırdığını söyleyebiliriz.