ANNESİZ BIRAKACAK OLMA HALİ

İlk hamilelik deneyimi her kadının hayatında çok önemli bir yer tutar. Kendisiyle ilişki içinde olabilen bir kadın için hamilelik, kocasıyla ilişkisine ne kadar güvendiğinden doğurduğu çocuğu sevip sevemeyeceğine, çocuk özürlü doğarsa ne olacağına, doğum sancısına katlanıp katlamayacağına kadar birçok sorgulamayı içerir. Bu sorgulamalar hem bilinç düzeyinde hem de daha derinlerde yaşanır. Cevaplar -bunlar bilince çıkmayabilir- olumsuzsa anne adayının mide bulantıları, kaygı düzeyinde artış, bazen de depresyon görülür. Cevaplar olumluysa, kadının huzurlu ve rahat bir hamilelik yaşadığını gözleriz.

Doğum korkularının çok fazla olması, annenin çocuksuluğunu gösterir. Bu korkular çok yoğunsa ve devamlı bir anksiyete kaynağıysa, sezaryenle doğum tercih edilir. Aslında doğum doğal bir olaydır ve ortada bir hastalık veya başka bir tıbbi neden yokken sezaryen önerilmesi doğru değildir. Bugüne kadar bilinenlerden yola çıkarak söyleyebiliriz ki, sezaryenin, bu yolla doğacak olan bebeğe herhangi bir üstünlük veya dezavantaj getirecek bir etkisi yoktur. Doğum esnasında narkoz altında olmak, annenin korkuları fazlaysa avantaj sayılabilir, sadece annenin bebeğe uyumunu 2-3 saat geciktirecektir, bunun da fazla bir önemi yoktur. Fakat bu aşamalara gelmek belli bir ruhsal kapasite gerektirir. Bu anlamda, annelik konusunda ciddi sorunlar yaratacak durumlara değinmeye çalışalım.


Otizm, hamilelik psikozu ve lohusalık depresyonu
Bebekliğinde anne kaybı yaşamış ya da çok eksik annelik almış insanların anne olmaya kalkışması aslında tehlikelidir çünkü hamilelik, bu yapıdaki bir kadının içindeki çok öfkeli bebeğin ortaya çıkmasına yol açar. Bu yüzden, annenin zorlanacağı daha hamilelik döneminde belli olur. Bu durumda bazen ağır annelik sorunlarının, kadının hamilelik dönemini içindeki bebekle hiçbir ilişki kuramadan geçirmesine yol açtığını da gözleriz. Görünüşte hamilelikte bir sorun yaşanmamıştır ama bebek doğduğunda anne, bebeğe tamamen yabancıdır; onun yüzünden canı yandığı için veya hastaneye yatmak zorunda kaldığı için bebeğe karşı öfkelidir. Bu kadının bebekle ilişki kurması, onu benimsemesi son derece zor olacak veya zaman alacaktır. Kadının aldığı annelik çok eksikse, en ağır durumda bebekten rahatsız olan, ilişki kurmayı reddeden bir tutum oluşur. Bu duruma annesizlik hali demek daha doğru olur ve bu bebeğin otistik olma riski yüksektir.

Ağır annelik sorunları olan bazı hamile kadınlar bebekle ilişki kuramamak bir yana, karınlarında büyüyen bebekten rahatsız olmaya başlar ve bebeğe yabancılaşırlar. Bu durumda annenin karnındaki bebek, annenin içindeki öfkeli bebeğin uyanmasına yol açmıştır. Anne, kendi öfkesinden korkunca karnındaki bebekle ilişkisini keser ve ona yabancılaşır. Bu sefer İçinde yabancı bir varlık büyüyormuş gibi hisseder, korkuları çok artar, yalnız kalamayacak hale gelir. Bu kadınlarda hamilelik psikozu ya da lohusalık psikozu denen ciddi ruhsal hastalıkların oluşması riski vardır. Bebeğin babasının, kocanın anneye verdiği destek sorunun altından kalkabilmeyi kolaylaştırır. Hamilelik psikozu ağır bir durumdur ve çoğu zaman hastane tedavisi gerekir.

Daha az sorunlu ama yine de annelik yapmakta zorlanacak anne adayları, hamilelikleri sırasında bebekle tümüyle ilişkisiz değildir ama ilişki kuramamaktan, sevememekten korkarlar. Bebekle ilgili kaygıları daha çok sevememe korkusu biçimindeyse, hamilelik ya da lohusalık depresyonu denen, psikoza göre çok daha hafif ama yine de ciddi şekilde ilaç tedavisi gerektiren bir tablo oluşur. Fakat ilaç tedavisi bebek anneliğinin kalitesini çok düşürür. Bu kitap boyunca ifade etmeye çalıştığımız gibi, anne adayının ruhsal malzemesindeki öfke içeriği ne kadar yüksekse, yani o da ne ölçüde annelik aldıysa, yaşadığı sorunlar ve korkular bununla orantılı olacaktır. Bu durumda kadın annelik yapamaz, bebeğe bakacak birisini bulmaktan başka çare yoktur.


Madde bağımlılığı
Uyuşturucu bağımlılığı annelik yapmayı son derece olumsuz etkileyen bir durumdur. Zaten anne hamileliğinde uyuşturucu kullanıyorsa bu maddeler bebeğe geçer ve bebek de uyuşturucuya fiziksel bir bağımlılıkla doğar. Uyuşturucu bağımlılığı insanı çoğu zaman her türlü değer yargısını çiğneyecek, insanlığından çıkaracak bir duruma düşürür. Bağımlıların önceliği, bağımlısı oldukları maddeyi temin etmektir; bunun için her türlü bedel ödenebilir. Uyuşturucu bağımlısı olup da doğru davranabilmek diye bir şey olamaz. Çoğu zaman uyuşturucu bağımlıları da zaten yeterli annelik alamadıkları için, yaşadıkları çeşitli bunalımlar sırasında bu maddelere yönelirler.

Uyuşturucu, bir yanıyla insan olmanın acılarından, üzüntülerinden ve dünyanın bizzat kendisinden kaçış, diğer yanıyla da insanın kendisine duyduğu büyük bir öfkedir; bir çeşit, uzun zamana yayılmış intihardır. Özellikle eroin gibi ağır bağımlılık yapan maddeler insanın ruhsal yatırım kapasitesinin azalmasına ve giderek bağımlılık yapan maddeden başka hiçbir şeyi sevemez hale gelmesine yol açar. Böyle insanların gözleri ne sevgili, ne de çocuk görür. Uyuşturucu bağımlıları anne olmamalıdır.

Alkolikler, uyuşturucu kadar büyük bir bağımlılık içine düşmezler. Sadece çok ilerlemiş alkolizm ağır bir fiziksel bağımlılık yapar ve alkol, tıbbi yardım almadan bırakılamayacak hale gelir. Alkol, çoğu zaman kendini kötü hissetmekten ve gerginlikten kurtulmak için kullanılır fakat giderek bir hayat tarzına döner. Alkol kullanmaya eğilimli insanların öfke düzeyi uyuşturucu bağımlılarında olduğu kadar yüksek değildir ama alkol insanı sorumluluklarını yerine getiremeyecek ve kendisini doğru idare edemeyecek hale getirir. Çalışma kapasitesini, güvenilirliği, saygınlığı zaman içinde azaltarak, aslında bir yıkım oluşturur. Sadece, bu süre uyuşturucu bağımlılığında olduğu kadar kısa değildir. Hamilelikte alınan alkolün anne karnındaki bebeğe zararlı etkileri olduğu bilinir. Alkolizm de annelikle, özellikle bebek anneliğiyle bağdaşan bir durum değildir.

Günde iki paketi bulan, hatta geçen aşırı sigara tüketiminin anne karnındaki bebek üzerinde alkol gibi zararlı bir etkisi olduğu bilinir. Bu kadar fazla sigara tüketmek ya çok gergin ve mutsuz olmaya ya da çok çocuksu olmaya, -meme emer gibi sigara tüketmek anlamında- delalet eder.


Tükenmiş ilişkilerden statü kaygısına
Çocuk için son derece problemli bir başka durum da karıkoca arasındaki sevgi ilişkisi bitmişken çocuk sahibi olmaktır; bu, çocuğa da anneye de yazık etmektir. Bu durumdaki bir kadın vazife yerine getirir gibi annelik yapacaktır ve bu, anneliğin tabiatına hiç uygun değildir. Ayrılmayı düşünen veya ayrılmaktan korktuğu için çocuk isteyen çiftlerin çocuk sahibi olması ise, her şey bir yana, çocuk için büyük talihsizliktir.

Doğuracağı bebeğe bakmayı düşünmeyen kadınlar anne olmamalıdır. Bebeği kendisi doğurmamış bir insan onu ne kadar benimserse benimsesin, anne bebek arasındaki doğal şartları oluşturamaz. Bebeğin anne karnında büyümesi ve annenin vücudundan çıkması, doğal olarak bebeği kadının parçası yapar. Ortalama bir anne, bebeği kendisinin doğurmuş olması avantajıyla bebekle kendiliğinden, bunun için bir çaba sarf etmeden ilişki kurar. Bu yüzden, bebeğe bakamayacak hastalığı olanların veya başka nedenlerle bebeğine bakmayacak olanların anne olmayı düşünmemeleri gerekir. Aksi takdirde hayatlarını sürekli acı çeken veya çeşitli ruhsal sorunları olan bir çocukla sürdürmeyi seçmiş olurlar. Öte yandan da, doğurdukları çocuğa büyük haksızlık yapmış olurlar.

Yine de annelik yapmaya hiç uygun olmayan veya annelik yapma niyeti taşımayan birçok kadın çocuk doğurduğuna göre, anlaşılır nedenleri olmalı. Bu kadınların önemli bir kısmı geleneksel sistem içinde yaşayan kadınlardır, kendilerini çocuk doğurmaya mecbur hissederler. Bunun dışında meslek sahibi, kariyer odaklı birçok kadın da çocuk doğuruyor ve çocuklarına kendileri bakmıyor. Bunun nedeni ne olabilir?

Bize göre en önemli neden, “hiçbir şeyim eksik kalmasın, herkesin var, benim de olsun,” anlayışıdır. Hatta bu çağdaş kadınlar arasında bir erkek bir de kız çocuğu sahibi olmak daha yüksek bir beceriklilik, işbilirlik ve daha yüksek statü anlamına gelmektedir. Göründüğü kadarıyla, daha birine bakamayan fakat ikinci çocuğu yapmaya hevesli çok fazla kadın var. Herkesten üstün olmaya, her şeyin en iyisine sahip olmaya endekslemiş bu kadınların çocuk sahibi olmalarının altında, gelecekte çocuğu olanlara haset etme korkusu da yatar.


Bir gösterge olarak kadının kendisine yaptığı annelik
Bir kadının annelik kapasitesinin ne olduğunu anlamak için illa anne olmasının gerekmediğini belirtmiştik. İster kadın olsun ister erkek, insanın kendisiyle ilişkisine, kendisine nasıl davrandığına bakarak bu konuda bir çıkarımda bulunabiliriz. Anne olmaya uygun olmayan kadın dediğimizde, öncelikle kadının kendisine annelik yapamadığını görürüz. Bu kadınlar yorulduğunu, sıkıldığını, üşüdüğünü, acıktığını anlayamayan, ihtiyaçlarının farkında olmayan, zamanını, parasını iyi kullanamayan, ya çok şişman ya çok zayıf, kendilerini doğru idare edemeyen kadınlardır. Hayatlarına baktığımızda dağınık, disiplinsiz, bütünlükten yoksun, çok öfkeli olduklarını görürüz.

Bu grup kadınlar geçmişte, özellikle öfkelerinin çok arttığı dönemlerde yabancılaşma, boşluk ve anlamsızlık duyguları yaşamış, ağır ruhsal sorunları olmuştur. Çoğunlukla yok olma korkuları vardır, kendilerini çok değersiz hissetmeyle fazla önemseme duygusu arasında gidip gelirler. Büyük çoğunluk ilaç tedavisi görmek zorunda kalmıştır. Bu yapıdaki kadınlar özellikle bebeklik dönemlerinde yeterli annelik alamamışlardır, dolayısıyla bebek anneliği yapmaları son derece zor olacaktır. Bebeklerinin hastalanma dönemlerini, huysuzluklarını taşımakta çok zorlanırlar. Bir kadının doğurduğu çocuğa yapacağı annelik, kendisine yapılan ve halen kendisine yapabildiği annelik kadar olacaktır.

Annelik kapasitesi yüksek olan insanların kendilerine itinaları fazladır. Kendilerini aç bırakmazlar, kendileri için bir şey yapmaya üşenmezler, yaşadıkları ortamı temiz ve sağlıklı tutarlar, yaşadıkları ortam en rahat ve verimli olacakları şekildedir; bunu düşünmeden yaparlar. İçselleştirilmiş anne bütün bu itinalarda görülür hale gelir. Kendilerini iyi anlar, ihtiyaçlarının adını kolay koyar ve doğal olarak kendilerine karşı duyarlı olurlar. Ayrıca içlerinde iyi bir anne taşıyan insanlar kimsenin kendilerini küçümsemesine, kullanmasına, zarar vermesine izin vermezler; kendilerini psikopat yapılı veya ağır problemli insanlardan uzak tutarlar.

Görüldüğü gibi, bir insanın kendisine yapabildiği annelik, kendisine ve evine nasıl baktığında, kendisini ruhen ve madden koruyabilmesinde, sağlıklı olabilmesinde, yakın çevresine aldığı insanların özelliklerinde görünür hale gelir. Girilmeyecek kadar pis, darmadağınık bir evde yaşayan, yıkanmayan, terleyip üşüdüğünü anlamayan, devamlı başını derde sokan bir insanın iyi bir anne olamayacağını söylemek abartılı olmayacaktır.


Oyuncak bebeğini parçalayan kız çocuğu
Son olarak, bir kız çocuğunun ilerde annelik yapıp yapamayacağının belirtilerine değinmekte fayda var. Çocukluklarında bebekle hiç oynamamış veya bebeklerinin kafasını kolunu koparan kız çocukları anneliğe ruhsal yatırım yapamamışlardır. Bu çocuklar anneleriyle özdeşleşecek kadar annelik alamamıştır. Ayrıca ruhsal enerjileri de sevebilmelerine izin vermeyecek kadar öfke içermektedir. Bu çocuklar çevrelerindeki küçük çocuklara gösterilen ilgi yüzünden mutlaka onlardan nefret ederler çünkü ruhsal enerjisi bu kadar öfkeli olan bir çocuğun ağır kıskançlık ve haset duyguları olur. Genel olarak, anneliğe ruhsal yatırım yapamamış kız çocuğu gelecekte bebeğinden sıkılacaktır.


Evlat edinmek
“Bebek evlat edinme” meselesi sorunlu bir alandır. Eğer bebeği her iki eş de istiyorsa ve yüksek bir ruhsal yatırım yapabileceklerse, “bebek evlat edinmek” göze alınabilir ama tarafların ilişkilerine çok güvenmekte olmaları gerekir. Başlangıçta, annenin doğurmadığı bebekle ilişki kurması zor olacaktır ama bütün gün çocukla ilgilenebiliyorsa ve iş gibi, arkadaşlar gibi daha önceki meşguliyetlerinden ruhsal yatırım çekebiliyorsa annenin içindeki bebek uyanır ve bu durumda bebekle ruhsal bir ilişki mümkün olur. Fakat adoptif anne adayının, altına girdiği sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu kavramış olması gerekir. Canlı bir bebeğin uykusuzluğu, hastalığı, karın ağrısı, diş çıkarması… olacaktır. Bütün bu zor zamanların altından bebeğe öfke duymadan, onunla ilişkiyi koparmadan kalkılabilmesi için bebeğe büyük bir ruhsal yatırım yapılmış olması, anneye annelik yapacak birisinin varlığı gerekir.

Bebeklik dönemini geçmiş, belli bir yaşa annesi tarafından getirilmiş bir çocuğun evlat edinilmesi, çocuk açısından daha az risklidir; bebekliğinin kendisini doğuran anneyle ve onun bakımında geçmesi çocuğu daha şanslı kılar. Fakat bu sefer de çocuk, daha önceki ortamında bilhassa annesinin özelliklerinden etkilenmiş, yeni ailesine belli bir karakterle katılmış olacaktır. Bu durumda çocuğun yeni aile tarafından benimsenmesi, sevilmesi, ailenin bir parçası olarak algılanması zorlaşabilir.