Bebek, annesinin onunla kurduğu ilişki ve gösterdiği duyarlılıkla “kendisini iyi hisseder”. Annenin yeterli annelik yapabildiği durumlarda, bebek, annesinin ona yaptığını kendi kendisine yapmayı öğrenir. Bu içselleştirilmiş annelikte, insanın kendisiyle sağlam bir ilişki kurabilmesi, kendi ihtiyaçlarını tanıması ve benimsemesi ve bunlara karşı duyarlı olması, rahatsız edici ve hastalandırıcı fiziksel durumlardan kendisini koruması, bulunduğu ortamları verimli ve huzurlu bir hale getirmeye çalışması gibi unsurlar vardır. Bütün bunlar, benliğimize (kendiliğimize) yaptığımız yüksek bir yatırımla hayatımız boyunca yerine getirdiğimiz işlevlerdir.
İyi anneliğin içselleştirilmiş olması, annenin yokluğunda onun işlevinin bebek/çocuk tarafından sürdürülebilmesi anlamına gelir ve genel olarak, “kendini iyi hissedecek” bir insanın temeli atılmış olur. İçselleştirilmiş iyi annelik, gelecekte bu bebeğin kendisine ve çocuğuna annelik yapabileceği anlamına geldiği için, bebeğin içinde bir erişkin taraf, anne tarafı da oluşuyor demektir. Bu bebeğin içinde oluşan çekirdeğe, “büyümeye hazır bebek” diyeceğim. Böylece, bu bebekte bir erişkin çekirdeğin oluştuğunu söyleyebiliriz.
Anne, bebekle ruhsal olarak tanımlanabilecek bir ilişki oluşturamıyorsa ve onun ihtiyaçlarını hissederek anlayamıyorsa, bebek, annesiyle ilişkisi içinde kendini iyi hissetme deneyimini yeterince yaşayamaz. Bu durumda, kendi fantezi dünyasına sığınmayı öğrenir; fantezi dünyasını muhafaza ederek ve bunun içeriğine inanarak iyi hissetmeye çalışır. Bu bebek ileride bir erişkin olduğunda kabaca acıktığını, yorulduğunu, sıkıldığını anlar. Bu, kendisine bakım veren “anne”nin onu anlayabildiği ölçüde ve annenin nitelikleriyle uygunluk içinde olacaktır ama kişi bu rahatsızlıkları ancak belli bir düzeye gelince fark edecektir. Bu nitelikteki bir içselleştirilmiş anneyle hayat, genel olarak, alışıldığı için fark edilmeyen bir gerginlik içerisinde yaşanacaktır.
Bu durumda, bakım veren kişi bebeği hayatta tutmayı becerebilmiş ama sezgisel anlamda farkındalık düzeyinin ötesine geçen derin bir ruhsal ilişki kuramamıştır; bebek, bu yapıdaki bir anneyi içselleştirmiştir. Bu bebeğin içinde kendisine kaliteli annelik yapabilecek bir erişkin tarafın oluşması mümkün olmaz. Başka bir ifadeyle, bebek, erişkin tarafı yetersiz bir annelik kapasitesine sahip olacaktır. Dolayısıyla bu bebeğin öfkesi erişkinlikte yüksek olacak, bütün hayatını öfkesinin açığa çıkmasına engel olmak üzerine kuracak, kendini kötü hissetmekten kaçınmak üzere yaşayacaktır. Bu yapıdaki bir bebeğin temel amacı kendisini öfkesinden korumak olacağı için, bu bebeğe, bebekte oluşan bu çekirdeğe, “kendini koruyan bebek” diyeceğim.
Demek ki en derin katmanımız olan bebeksi katmandaki bebekler ya “büyümeye hazır bebek” ya da “kendini koruyan bebek” olarak 1 yaşına geliyor ve yürümeye başlıyorlar. “Büyümeye hazır bebek” yürümeye başlayınca anneden uzaklaşır ve ruhsal yatırımını dış dünyaya kaydırır. Hatırlanacağı gibi, altı ay süreyle bütün can yanmalarına, düşüp kalkmalara rağmen çocuk kendi omnipotansını gerçekleştirmeye çalışıyor, omnipotan olabilmeyi sonuna kadar deniyor ve can yanmalarına dayanamayarak pes ediyordu. Omnipotansın kaybedilmesi çok büyük bir korku ve çaresizlik duygusu oluşturacağı için, bunu aktarabileceği ve himayesine gireceği birini arıyordu ve annesi ihtiyacı olduğu biçimde yanındaysa, çocuk omnipotansını ona aktarıyordu.
Bu anlamda, çocuk hem kendisiyle ilişkisini kesip hem de annesine olan ihtiyacını inkâr etmesinin ardından omnipotansını annesine aktarmayı başarabildiğinde, iyi hissetmesini sağlama işlevini tekrar annesinden beklemeye başlamıştır. Bu, çocuğun reddederek askıya aldığı annelik ihtiyacını ve içselleştirilmiş anneyi tekrar kabul ettiği anlamına gelir.
Fakat çocuk bu döneme yeterli ruhsal donanımla ulaşamadıysa, omnipotansını denemeye başladıktan kısa bir süre sonra canının yanmasına ve “her istediğini yapamama durumuna” katlanamıyor ve denemeyi bırakıyordu. Böylece yürümeye başlama döneminde dış gerçekliğe yaptığı yatırımı geri çekiyor ve fantezide omnipotansına inanmayı sürdürüyordu. Burada söz konusu olan, “kendini koruyan bebek”tir; canının yanmasına ve “her istediğini yapamama durumuna” katlanamaz ve omnipotansını denemeyi bırakır. Bu durumda çocuk kendini iyi hissetme durumunu annesinden beklemez; bu işlevi fantezilerine yükler, fantezilerine inanarak kendisini iyi hissetmeye çalışır.
Omnipotansını annesine aktarabilmiş, bebeksi katmanı “büyümeye hazır bebek” niteliğinde olan çocuk annesi için sevilebilir olmaya çalışırken ve onun yanında kendisini güven içinde hissederken, omnipotansını anneye aktaramamış, bebeksi katmanı “kendini koruyan bebek” niteliğinde olan çocuk ancak isteklerini yaptırabiliyorsa kendisini iyi hissedecektir çünkü bu durum fantezilerine inanabilmesine yardımcı olmaktadır.