Erişkinlik, aslında insanın kimseye muhtaç olmadan kendi hayatını, kendi dünyasını kurabilmesi ve kendi doğrularına göre yaşayabilmesi anlamına gelir. Bunu yapabilmek için insanın üretken, işbirliği yapabilen ve sevebilen birisi olması gerekir. Gerçek anlamda erişkin olabilmek, ancak “büyümeye hazır bebek”, “büyümeye hazır çocuk” aşamalarından geçmiş, hem yeterli annelik hem de babalık almış kişiler için mümkündür. Bu durumdaki bir insan üç katmanlıdır; bebek, çocuk ve erişkin katmanlarına sahiptir. Buradaki erişkin katman, esas olarak, kendisine ve çocuklarına ebeveyn olabilmeyi ve üstlendiği sorumlulukların altından kalkabilme işlevini içerir.
Genel olarak erişkin taraf, insanın yapması gerekenlerin ne olduğunu anlayabilmesini, bunlarla ilgili kararlar verebilmesini ve bunu uygulayabilmesini kapsar. Bazen yapılması gerekenler sert olmayı gerektirir, bazen büyük fedakârlıklar içerir, bazen de istenen sonucu elde etme olasılığı çok düşüktür ve hatalı olma riski yüksektir; çoğu zaman bütün bunların sorumluluğunu üstlenebilmek büyümüş olmayı, bir erişkin haline gelmiş olmayı gerektirir. Bir erişkinin yerini doldurabilmesi için hem hayat gerçeğini, hem de kendi gerçeğini doğru algılayabilen gerçekçi bir insan haline gelmiş olması gerekir. Aksi takdirde kişi doğru kararlar veremez ya da verdiği kararları uygulayamaz.
“Fantezilerine inanmayı seçmiş insanların” erişkin işlevlerinin altından kalkabilmeleri bu durumda olası değildir. Ancak bazı çok çocuksu insanların iş hayatında çok başarılı olduklarını sıklıkla görmek de mümkündür. Bu insanlara yakından baktığımızda çok zeki olduklarını, konularını çok iyi bildiklerini ve bir “oyunu” çok iyi oynayabildiklerini fark ederiz. Oysa aynı insanların özel hayatlarına baktığımızda, orada bir çocuk olduklarını görürüz. Özellikle çocuklarını büyütemediklerini; onları ya çok şımarttıklarını ya da aralarında bir ilişkinin olmadığını gözleriz. Bu insanların çocuklarıyla olan ilişkileri, kendi içlerindeki çocukla olan ilişkilerinin içeriğini ortaya koyar. Büyütme ilişkisi oluşturmayı ve büyütmeyi bilmezler. Eşleriyle ilişkileri de kadın erkek arasındaki bir sevgi ilişkisinin vasfını taşımaz; ya eşlerini anneleri yerine koymuşlardır ya da onlara fazla bir yatırımları olmadığı, onlardan sıkıldıkları halde onları maddi olarak memnun etmeye ve kendilerinde tutmaya çalışmaktadırlar. Eşleri onlar için daha çok çocukların annesi ya da babasıdır.
İnsanların kişilik örgütlenmeleri bebeksi de olsa, kendi anne babalarına benzeyen bir erişkin tarafları vardır. Kişilik örgütlenmesinde oluşan bu erişkin taraf iş hayatında işlevsel olabilse de, kişinin yakın ilişkilerde ve özel hayat alanında gerçekten erişkin işlevlerini yerine getirebilen, gerekenleri yapabilen bir vasıf taşıması son derece zordur. Özel hayatın kalıcı ilişkiler içerisinde ve doyumlu yürütülebilmesini ancak içlerindeki bebekle, çocukla bir ilişkiyi götürebilen ve kendilerine sağlıklı bir annelik ve babalık yapabilen insanlarda görebiliriz.
Bebeksi kişilik örgütlenmesine sahip insanlar çoğu zaman dış dünya karşısında belli bir işlevsellik oluşturabilmeye ve içerdeki sorunları ustalıklı bir biçimde dışarıdan gizlemeye yarayan bir kabukla yaşamak zorunda kalırlar. Bu insanlar eğitilmiş taraflarını, yani akıllarını ve bilgilerini kullanarak yaşamak zorundadır. Duyguların ve duyarlılıkların gerekli olduğu aşk ilişkisi, ebeveynlik gibi ancak sevgiyle yaşanabilecek alanlarda kaçınılmaz olarak aksarlar. Bu insanlar kendi merkezlilik, bencillik, kendini çok önemseme, kıskançlık, haset gibi sorunları dış dünyadan gizleyebilseler de, çocuklarından ve eşlerinden gizleyemezler. Aile içi, en çıplak ve gerçek halimizle olduğumuz yerdir. Bu sebeple, insanların sorunları en kolay özel hayatlarında görülür. Yetiştirdiğimiz çocuklar bizim karıkoca olarak, anne baba olarak neyi ne kadar yapabildiğimizi ve aslında ne olduğumuzu ortaya koyar.